Logo

FETÖ İltisakı Gerekçesiyle Meslekten Çıkarma Kararı Üzerine Danıştay Kararı

📜 Danıştay Karar Künyesi

5. Daire – 2018/4648 – 2022/3220 – 16.05.2022


🔎 Karar Özeti

Danıştay, davacının FETÖ ile iltisaklı olduğu gerekçesiyle meslekten çıkarılmasına ilişkin kararın hukuka uygun olduğunu belirterek davanın reddine karar vermiştir. Karanın dayanağı olan 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi çerçevesinde oluşturulan komisyonun bağımsızlığı ve tarafsızlığı bakımından yapılan itirazlar da sonuçsuz kalmıştır.


Karar İçeriği

T.C. D A N I Ş T A Y BEŞİNCİ DAİRE Esas No : 2018/4648 Karar No : 2022/3220 DAVACI : … VEKİLİ : Av. … DAVALI : … Bakanlığı / ANKARA VEKİLİ : Av. … DAVANIN KONUSU : Davacının, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin, 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4(8)b maddesi ile değişik, 3/1. maddesi uyarınca FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin, aynı KHK uyarınca oluşturulan Komisyonun … tarih ve … sayılı kararının iptali ile mahrum kaldığı tüm özlük haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istenilmektedir. DAVACININ İDDİALARI : Savunması alınmadan, isnatlar bildirilmeden ve somut hiçbir gerekçe olmadan, soyut değerlendirmeler yapılarak meslekten çıkarma kararı verildiği, kararı veren Komisyonun üyesi T.G.nin kendisine karşı husumetinin olduğu, Komisyonun başkanlığını Bakanın yapmasının mahkemelerin bağımsızlığına aykırı olduğu, masumiyet karinesinin, hakimlik teminatının, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği, sıkıyönetim mahkemeleri görevlendirme listesinden haberdar olmadığı, aynı listede ismine yer verilip görevlerine devam edenlerin olduğu, Askeri Adalet İşleri Başkanlığı görevine liyakat ilkesine uygun atandığı ileri sürülerek dava konusu kararın hukuka aykırı olduğu iddia edilmiştir. Öte yandan, dava konusu kararın dayanağı olan 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin (6749 sayılı Kanun), 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4(8)b maddesi ile değişik, 3/1. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu iddia edilerek, anılan hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması talep edilmiştir. DAVALININ SAVUNMASI :Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamelerinin dava konusu edilemeyeceği, öte yandan dava konusu kararın 667 sayılı KHK’nın ilgili Komisyon’a verdiği değerlendirme yetkisinin kullanılması suretiyle hukuka uygun olarak tesis edildiği, ölçülü ve gerekli olduğu, davacının bir kamu görevlisi olarak Anayasaya sadakat borcunu yerine getirmediği ve kazanılmış haklarının söz konusu olamayacağı, davacının savunma hakkını kullanamadığı iddiasının yersiz olduğu ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmuştur. DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’İN DÜŞÜNCESİ: Davanın reddi gerektiği düşünülmektedir. DANIŞTAY SAVCISI …’İN DÜŞÜNCESİ:Dava, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 3’üncü maddesinin 1’inci fıkrası (668 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4’üncü maddesinin 8’inci fıkrasının b bendi ile değişik) uyarınca oluşturulan Askeri Hakimler Komisyonunun … gün ve … sayılı kararıyla meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına kararının davacıya ilişkin kısmının iptali ve bu karar nedeniyle yoksun kalınan parasal haklarının yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır. T.C. Anayasasının 138’inci maddesinde, “Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” hükmüne yer verilmiş, 139’uncu maddesinde, “Hakimler ve savcılar azlolunamaz. Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.” kuralı yer almıştır. Öte yandan, kamu düzeni ve güvenliği açısından, Anayasanın 120’nci maddesi ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde, Milli Güvenlik Kurulunun, Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi yönündeki 20.7.2016 tarih ve 498 sayılı tavsiye kararı üzerine toplanan Bakanlar Kurulu tarafından 15.7.2016 tarihinde başlatılan darbe girişimi üzerine ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş, bu karar Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylanarak 21.7.2016 tarihli ve 29777 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 4’üncü maddesi uyarınca Bakanlar Kurulunca 22.7.2016 tarihinde kararlaştırılan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname 23.07.2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konulmuş, “Yargı mensupları ile bu meslekten sayılanlara ilişkin tedbirler” başlıklı 3’üncü maddesinin 1’inci fıkrasında, “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen askeri hakimler hakkında Milli Savunma Bakanının başkanlığında, Milli Savunma Bakanı tarafından birinci sınıf askeri hakimler arasından seçilecek iki askeri hakimden oluşan komisyonca, meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir.” şeklinde düzenleme yapılmış ve bu Kanun Hükmünde Kararname, 29.10.2016 tarih ve 29872 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun ile kanunlaşmıştır. 08.03.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7075 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 11’inci maddesinin 2’nci fıkrasında, “22.7.2016 tarih ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 3’üncü maddesinin birinci fıkrası ile 18.10.2016 tarih ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 3’üncü maddesinin birinci fıkrası kapsamında meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilenler, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştaya dava açabilir.” hükmü getirilmiştir. Olayda, 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3/1 maddesi ile kurulan Komisyonun 02.09.2016 günlü ve 2016/1 sayılı kararıyla, askeri hakimlerin tüm meslek safahatleri, askeri hakimlik sınavı ile mesleğe kabul edilenlerin yazılı sınav, mülakat, sağlık muayene süreçleri, mesleki safahatlarındaki terfi, ilerleme ve olağanüstü tayinler, liyakat dışı safahat gelişmeleri, darbe girişimi esnasındaki katılım ve tutumları ile darbe girişimi sonrasında kendilerine tevdi edilen görev ve sözde Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesindeki görev durumları, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü tarafından yapılan ve TSK’ya kumpas olduğu kabul edilen Atabeyler, Sauna, Ergenekon, Balyoz, İstanbul Casusuluk, Amirallere Suikast, Poyrazköy, Kozmik Oda, İzmir Casusuluk vb… davalardaki tutum ve davranışları, bu davalardaki konumları, bu davalar ile ilgili oluşturulan komisyonlarda, hayatın olağan akışına, evrensel ve objektif hukuk mantığına uygun olmayan oy, karar ve değerlendirmeleri, bu davalarda kumpas mağduru olduğu anlaşılan TSK personelinin ihbar, şikayet ve başvuruları, başta Genelkurmay Askeri Savcılığının soruşturma dosyaları olmak üzere, askeri yargı kapsamında FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne yönelik yürütülen soruşturmalar, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma kapsamında temin edilen bilgi ile belgeler, Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve MİT Müsteşarlığının değerlendirmeleri, MASAK’ın tespitleri, örgüte ilişkin finans kurumlarına yönelik finans aktarımları, örgüt tarafından kullanılan sosyal iletişim ağları birlikte dikkate alınarak, ekli listede yer alan askeri hâkimlerin 667 sayılı KHK’nın 3’üncü maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında FETÖ/PDY örgütü ile iltisak ve irtibatlarının olduğu sabit görüldüğünden, adı geçenler hakkında 667 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 3’üncü maddesi uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve ayrı ayrı olmak üzere meslekten çıkarılmalarına karar verilmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.9.2017 tarih ve 2017/16-956 Esas, 2017/370 sayılı kararı ile onanarak kesinleşen Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 24.4.2017 tarih ve 2015/3 esas, 2017/3 sayılı kararında, FETÖ/PDY’nin silahlı bir terör örgütü olduğu belirlenmiştir. Dosyanın içeriğinden ve davalı idarece sunulan belgelerin incelenmesinden, tanık/şüpheli ifadeleri ile davacıya ilişkin tespitler ve davacı hakkında silahlı terör örgütüne (FETÖ/PDY) üye olma suçuyla açılan kamu davasında, … Ağır Ceza Mahkemesinin … tarihli ve E:…, K:… sayılı kararı ilemahkumiyetine hükmedildiği de dikkate alındığında, davacının FETÖ/PDY örgütü ile iltisak ve irtibatının olduğu anlaşıldığından, davaya konu Askeri Hakimler Komisyonu kararının, davacıyla ilgili kısmında hukuka aykırılık görülmemiştir Öte yandan, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmaması nedeniyle davacının parasal ve özlük haklarının ödenmesi talebinin yasal dayanağı da bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Beşinci Dairesince Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki bilgi ve belgeler incelendikten sonra davalı idarenin usule ilişkin itirazları yerinde, davacının 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin (6749 sayılı Kanun), 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4(8)b maddesi ile değişik, 3/1. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu iddiası ise ciddi görülmeyerek işin esasına geçildi, gereği görüşüldü: A) MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ 1) Genel Olarak Türkiye’de 15 Temmuz 2016 gecesi, kendilerini “Yurtta Sulh Konseyi” olarak isimlendiren bir grup Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mensubu tarafından, demokratik biçimde halk tarafından göreve getirilen Türkiye Büyük Millet Meclisini (TBMM), Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ve Cumhurbaşkanı’nı devirmek ve anayasal düzeni ortadan kaldırmak amacıyla darbe teşebbüsünde bulunulmuş, bu teşebbüs Türk Milleti tarafından akamete uğratılmıştır. Anayasa’nın olay tarihinde yürürlükte bulunan 118. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından 20/07/2016 tarihli toplantıda yapılan değerlendirmede, darbe teşebbüsünün TSK içindeki Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensupları tarafından başlatıldığı, bu örgütün kuruluş aşamasından itibaren etkisi altına aldığı eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, medya kuruluşları, ticari kuruluşlar ve kamu görevlileri aracılığıyla Milleti ve Devleti kontrol altında tutmayı amaçladığı belirtilmiştir. MGK’nın anılan toplantısında “demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla” Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunulması hususu kararlaştırılmıştır. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20/07/2016 tarihinde, ülke genelinde 21/07/2016 Perşembe günü saat 01.00’den itibaren geçerli olmak üzere doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21/07/2016 tarih ve 29777 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır. Olağanüstü hâl, daha sonrasında üçer aylık dönemler hâlinde Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından uzatılmış ve 18/07/2018 tarihinde kaldırılmıştır. 23/07/2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti tarafından Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine, Türkiye’de 21/07/2016 tarihinde olağanüstü hâlin yürürlüğe girmesiyle birlikte başlayan süreçte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 15. maddesinde görüldüğü şekliyle Sözleşme’den doğan yükümlülükler bağlamında daha az güvence sağlanabileceği belirtilerek derogasyon bildiriminde bulunulmuştur. 23/07/2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (667 sayılı KHK) 3/1. maddesi ile yargı mensupları ve bu meslekten sayılanlardan terör örgütlerine veya Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna MGK tarafından karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin meslekten veya kamu görevinden çıkarılmalarına karar verileceği düzenlenmiştir. 27/07/2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 4. maddesinin 8. fıkrasının (b) bendi ile 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 3. maddesinin 1. fıkrasına, “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunca” ibaresinden sonra gelmek üzere “, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi daire başkanı ve üyeleri hakkında Başkanlar Kurulunca; Askeri Yargıtay daire başkanı ve üyeleri hakkında Başkanlar Kurulunca; askeri hakimler hakkında Milli Savunma Bakanının başkanlığında, Milli Savunma Bakanı tarafından birinci sınıf askeri hakimler arasından seçilecek iki askeri hakimden oluşan komisyonca” ibaresi eklenmiştir. 667 sayılı KHK, 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Kanun’la değiştirilerek kabul edilmiş, bu Kanun ise 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (685 sayılı KHK) ile 667 sayılı KHK’nın 3/1. maddesi uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilenlerin, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda dava açabilecekleri düzenlenmiştir. 685 sayılı KHK, 01/02/2018 tarihli ve 7075 sayılı Kanun’la değiştirilerek kabul edilmiş, anılan Kanun 08/03/2018 tarih ve 30354 sayılı (mükerrer) Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Kadriye Çatal/Türkiye (B. No: 2873/17, 07/03/2017) kararında, haklarında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilen yargı mensupları için doğrudan Danıştayda iptal davası açma imkânının tanındığını belirterek Kadriye Çatal tarafından yapılan başvuruyu iç hukuk yollarının tüketilmemiş olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulmuştur. 2) Davacıya İlişkin Süreç Millî Savunma Bakanının başkanlığında oluşturulan Komisyonun … tarih ve … sayılı kararıyla, askeri yargı mensubu olarak görev yapmakta olan davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmiştir. Davacı tarafından meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararın iptali ile mahrum kaldığı tüm özlük haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi talebiyle bakılmakta olan dava açılmıştır. Öte yandan davacının, ceza yargılaması sonucunda … Ağır Ceza Mahkemesinin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararı ile Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Dairemizin karar verdiği tarih itibarıyla UYAP ortamında yapılan inceleme sonucu anılan mahkumiyet kararının kesinleşmediği görülmüştür. B) İLGİLİ MEVZUAT 1) Anayasa Anayasa’nın Başlangıç kısmında, Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu Millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasa’da gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı belirtilmiş ve 176. maddesinde de Anayasa’nın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmının, Anayasa metnine dâhil olduğu kuralı getirilmiştir. Anayasa’nın 5. maddesi: “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.” Anayasa’nın 6. maddesi: “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” Anayasa’nın 9. maddesi: “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.” Anayasa’nın 13. maddesi: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” Anayasa’nın 14. maddesi: “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz. Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz…” Anayasa’nın dava konusu kararın tesis edildiği tarihte yürürlükte olan hâliyle 15. maddesi: “Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir. Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.” Anayasa’nın 36. maddesi: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.” Anayasa’nın 138. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.” Anayasa’nın 139. maddesi: “Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz. Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.” Anayasa’nın 140. maddesinin ikinci fıkrası: “Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler.” Anayasa’nın, dava konusu kararın tesis edildiği tarihte yürürlükte olan, 21/01/2017 tarih ve 6771 sayılı Kanun’un 16. maddesi ile mülga 145. maddesinin son fıkrası: “Askerî yargı organlarının kuruluşu, işleyişi, askerî hâkimlerin özlük işleri, askerî savcılık görevlerini yapan askerî hâkimlerin görevli bulundukları komutanlıkla ilişkileri, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.” 2) AİHS AİHS’in 6. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıkların ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, makul bir süre içinde adil ve aleni olarak yargılanma hakkına sahiptir. Karar alenî olarak açıklanır. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veya aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir.” AİHS’in 8. maddesi: “Herkes özel ve aile yaşamına konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanılmasına ulusal güvenlik, kamu güvenliği ya da ülkenin ekonomik refahı, düzensizliğin ya da suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık veya ahlakın korunması yahut başkalarının haklarının ve özgürlüklerinin korunması amacıyla, yasaya uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiç bir şekilde müdahalede bulunulamaz.” AİHS’in 15. maddesi: “Savaş zamanında veya ulusun yaşamını tehdit eden başka olağanüstü bir durumda herhangi bir taraf devlet, uluslararası hukuktan doğan diğer yükümlülüklerine aykırı olmamak koşuluyla, durumun zorunluluklarının kesin olarak gerektirdiği ölçüde, bu Sözleşme çerçevesinde üstlendiği yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir. Bu hüküm çerçevesinde, hukuka uygun savaş fiilleri sonucunda gerçekleşen ölümler hariç, 2. madde veya 3., 4.(1.paragraf) ve 7. maddeye aykırı tedbirler alınamaz. Yükümlülüklerine aykırı tedbirler alma hakkını kullanan herhangi bir taraf devlet, almış olduğu tedbirler ve bunların sebepleri hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreterini tüm yönleriyle bilgilendirir. Sözleşmeci taraf ayrıca, bu tür önlemlerin uygulanması sona erdiğinde ve Sözleşme hükümleri tam olarak yeniden uygulanmaya başladığında da Avrupa Konseyi Genel Sekreterini bilgilendirir.” 3) Kanun 667 sayılı KHK’nın değiştirilerek kabul edilmesine dair 6749 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası: “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen …Askeri Yüksek İdare Mahkemesi daire başkanı ve üyeleri hakkında Başkanlar Kurulunca; Askeri Yargıtay daire başkanı ve üyeleri hakkında Başkanlar Kurulunca; askeri hâkimler hakkında Millî Savunma Bakanının başkanlığında, Millî Savunma Bakanı tarafından birinci sınıf askeri hâkimler arasından seçilecek iki askeri hâkimden oluşan komisyonca… meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir. Bu kararlar, Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Meslekten çıkarma kararlarına karşı ilgili kanunlarda yer alan hükümler uyarınca itiraz edilmesi veya yeniden inceleme talebinde bulunulması üzerine verilen kararlar da Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Görevden uzaklaştırılanlar veya görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve pasaportları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilir.” Üçüncü fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler hakkında da 4 üncü maddenin ikinci fıkrası hükümleri uygulanır…” Aynı Kanun’un 4. maddesinin ikinci fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bu fıkrada sayılan görevleri yürütmekle birlikte kamu görevlisi sıfatını taşımayanlar hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanır…” C) İNCELEME VE GEREKÇE 1) Yargılamada İzlenen Usul ve Süreç AİHS’in 15. maddesinde; savaş veya ulusun varlığını tehdit eden bir genel tehlike hâlinde devletlerin, durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla AİHS’te öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabileceği belirtilmiştir. 667 sayılı KHK’nın, 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4(8)b maddesi ile değişik, 3/1. maddesi uyarınca oluşturulan Komisyon tarafından askeri yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararlar tesis edilirken ilgililere haklarındaki tespitler bildirilmek suretiyle karşı beyanda bulunma imkânı tanınmamış ise de, AİHS’in 15. maddesi hükmü uyarınca ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde durumun gerektirdiği ölçüde kabul edilebilecek nitelikte olan bu hususun, yargılama aşamasında, haklarındaki tespitler bildirilerek ilgililerin bu tespitlere karşı beyanlarının alınması suretiyle giderilmesinin mümkün olduğu değerlendirilmiştir. Nitekim AİHM’e göre karar alma veya yargılama sürecinde daha önceki aşamalarda yaşanan bazı usule ilişkin eksikliklerin sonraki aşamalarda telafi edilebilmesi mümkündür (Helle/Finlandiya, B. No: 20772/92, 19/12/1997, § 45; Monnell ve Morris/Birleşik Krallık, B. No: 9562/81, 9818/82, 2/3/1987, §§ 55-70). Bu kapsamda, davalı idare tarafından dava konusu kararın gerekçesi olarak yargılama safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgeler davacıya tebliğ edilmiş ve bu bilgi ve belgelere karşı etkin bir şekilde beyanda bulunma imkânı tanınmıştır. Öte yandan adil yargılanma hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla Dairemizce görülmekte olan bu davalarda usul kuralları oldukça geniş yorumlanmıştır. Dava konusu karara karşı dava açma süresi, Danıştayın görevli yargı yeri olarak belirlenmesine ilişkin 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK’nın yayımı tarihinden itibaren değil anılan KHK’nın TBMM tarafından değiştirilerek kabul edilmesine dair 7075 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 08/03/2018 tarihinden itibaren başlatılmıştır. Davacıların adli yardım talepleri, “yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimselerin taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması” şartının herhangi bir bilgi veya belgeyle (örneğin fakirlik ilmuhaberi) desteklenmesi beklenmeksizin kabul edilmiştir. Duruşmalı dosyalarda, tedavi kurumlarında veya ceza infaz kurumlarında bulunan ve mazeretleri nedeniyle duruşmalara katılamayacak olan davacıların duruşmalara kolaylıkla katılabilmeleri, yargılamanın en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması için Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminden (SEGBİS) yararlanma imkânı sağlanmıştır. 06/01/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Sonradan ibraz olunan belgeler” kenar başlıklı 21. maddesinde “Dilekçeler ve savunmalarla birlikte verilmeyen belgeler, bunların vaktinde ibraz edilmelerine imkan bulunmadığına mahkemece kanaat getirilirse, kabul ve diğer tarafa tebliğ edilir” kuralına yer verilmiştir. Adil yargılanma hakkının temini bakımından, davalı idare tarafından ek beyan olarak sunulan ve Dairemizce yapılan ara kararına ilgili idareler tarafından cevaben gönderilen bilgi ve belgelerde davacının cevaplandırması gerektiği değerlendirilen hususların bulunması halinde, ilgili bilgi ve belgeler davacıya tebliğ edilmiş ve davacıya bu yeni bilgi ve belgelere karşı beyanlarını sunma imkânı sağlanmıştır. Aynı Kanun’un “Tebligat ve cevap verme” kenar başlıklı 16. maddesinde, haklı sebeplerin bulunması hâlinde, taraflardan birinin isteği üzerine otuz günü geçmemek ve bir defaya mahsus olmak üzere otuz günlük cevap verme süresinin uzatılabileceği belirtilmiştir. Talep edilmesi hâlinde Dairemizce taraflara otuz günü geçmemek üzere ek süre verilmiştir. Bununla birlikte, AİHS’in “Adil Yargılanma Hakkı” başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasında herkesin medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili davasını makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesi yer almıştır. Anayasa Mahkemesi de makul sürede yargılanma hakkını Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının bir parçası olarak görmüştür (Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 43). Anayasanın 141. maddesinin son fıkrasında da davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevleri arasında sayılmıştır. AİHM kararları incelendiğinde; Mahkemenin bir yargılamanın süresinin makul olup olmadığını incelerken her davanın kendi somut durumunu gözettiği ve davanın karmaşıklığı, başvuranların ve yetkili makamların yargılama sürecindeki davranışları ile ilgililer için davanın konusunun arz ettiği önem gibi kriterleri dikkate aldığı görülmüştür (Frydlender / Fransa, B. No: 30979/96, 27/6/2000, § 43, Yılmaz / Türkiye, B. No: 36607/06, 04/06/2019, §§ 32). Aynı şekilde Anayasa Mahkemesi de makul süre yönünden yaptığı incelemelerde, davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususları, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterler olarak belirlemiştir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 02/07/2013, § 41-45, Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 46). Bu kapsamda, askeri yargı mensupları tarafından meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına ilişkin kararlara karşı Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde davalar açılmış, 685 sayılı KHK ile bu davaların çözümünde Danıştayın görevli yargı yeri olarak belirlenmesi ve Anayasa değişikliği ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin yargılama faaliyetlerine 27/04/2017 tarihi itibarıyla son verilmesinin ardından söz konusu dosyalar Danıştaya gönderilmiş ve bu tarihten sonra Dairemizce bu tür davaların esastan incelenmesine başlanmıştır. Bununla birlikte yukarıda aktarıldığı üzere gerek ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde olağanüstü şartlar altında tesis olunan işlemler nedeniyle açılan bu davaların karmaşık yapısına, gerekse adil yargılanma hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla davalı idare ve ilgili diğer idareler tarafından dava dosyasına sunulan ve uyuşmazlığın esasına etkili olacağı değerlendirilen tüm bilgi ve belgelerin davacıya tebliğ edilmesi, bu bilgi ve belgelere karşı cevap hakkını kullanması bakımından davacı tarafa ek süre tanınması gibi geniş usuli uygulamalarla birlikte bakılmakta olan bu dava mümkün olan en kısa süre içinde Dairemiz tarafından sonuçlandırılmıştır. 2) 667 sayılı KHK Uyarınca Oluşturulan Komisyonun Bağımsızlığı ve Tarafsızlığı: 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin, 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4(8)b maddesi ile değişik, 3. maddesinin 1. fıkrasında “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen …Askeri Yüksek İdare Mahkemesi daire başkanı ve üyeleri hakkında Başkanlar Kurulunca; Askeri Yargıtay daire başkanı ve üyeleri hakkında Başkanlar Kurulunca; askeri hâkimler hakkında Millî Savunma Bakanının başkanlığında, Millî Savunma Bakanı tarafından birinci sınıf askeri hâkimler arasından seçilecek iki askeri hâkimden oluşan komisyonca… meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir…” hükmüne yer verilmiştir. 667 sayılı KHK uyarınca oluşturulan Komisyonun bağımsızlık ve tarafsızlık yönünden incelenmesi gerekmektedir. Bu inceleme Komisyonun bağımsızlığı ile nesnel ve öznel tarafsızlığı yönlerinden yapılacaktır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadında yer verildiği üzere, bağımsızlık ve nesnel tarafsızlık kavramları birbiriyle yakından bağlantılıdır ve koşullara bağlı olarak bu kavramların birlikte ele alınması gerekebilir. Dairemizce 667 sayılı KHK ile oluşturulan Komisyonun oluşumunun ve üyelerinin bağımsızlık ve tarafsızlıklarının birlikte değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. AİHM Büyük Dairesinin Ramos Nunes De Carvalho E Sá/Portekiz kararında (Başvuru No: 55391/13, 57728/13 ve 74041/13) yer verdiği üzere: Bir organın Sözleşmenin 6 (1). maddesi çerçevesinde “bağımsız” kabul edilip edilmeyeceğinin tespiti için, diğerlerinin yanı sıra, üyelerinin atanma şekli ve hâkimlik teminatları ile dışarıdan baskılara karşı güvenceleri olup olmadığı ve bağımsız görünüp görünmediğine bakılmalıdır. Mahkeme, tarafsızlık kavramıyla, önyargılı veya tarafgir olmama durumunun kastedildiğini ve tarafsız olunup olunmadığının çeşitli yollarla test edilebileceğini vurgulamaktadır. Mahkemenin yerleşik içtihadına göre, madde 6 (1) çerçevesinde tarafsızlığın tespiti, bir hâkimin kişisel kanaati ile davranışına, yani, önündeki davada kişisel önyargıyla veya taraflı hareket edip etmediğine bakılarak yapılan öznel bir testle yapılmalı; aynı zamanda mahkemenin hem kendisi hem de oluşumuyla tarafsızlığına dair makul şüpheleri bertaraf edecek şekilde yeterli güvence sağlanıp sağlanmadığını saptamaya dönük nesnel bir teste de başvurulmalıdır. Öznel ve nesnel tarafsızlık arasında kesin bir ayrım yoktur, zira bir hâkimin davranışı karşısında bir dış gözlemci tarafsızlık hususunda nesnel şüphelere kapılabileceği (nesnel test) gibi o hâkimin kişisel kanaatleri de bu şüphelere yol açabilir (öznel test). Dolayısıyla, hâkimin öznel tarafsızlık karinesini çürütecek kanıtların sunulmasında zorlanılabilecek kimi davalarda nesnel tarafsızlık koşulu daha da önemli bir güvence oluşturur. Nesnel test, hâkimin davranışından tamamen ayrı olarak tarafsızlığı hakkında şüphe doğurabilecek olay ve olguların araştırılıp ortaya konulmasını gerektirir. Buna göre, bir davada bir hâkim veya mahkeme heyetinin tarafsızlığından endişe etmek için meşru bir sebep olup olmadığına bakarken söz konusu kişinin bakış açısı önemli olmakla beraber belirleyici değildir. Belirleyici olan, bu endişenin nesnel gerekçelere dayanmasıdır. Nesnel testin konusu çoğunlukla, dava sürecinde hâkim ile diğer ana aktörler arasındaki hiyerarşik ve sair ilişkidir. Dolayısıyla her bir davada söz konusu ilişkilerin, mahkemenin tarafsız olmadığını gösterir nitelik ve derecede olup olmadığına karar verilmelidir. Bu bağlamda görünüş de belirli bir önem taşıyabilir; diğer bir deyişle “adaletin gerçekleşmesi yetmez, gerçekleştiği görülmelidir de.” Komisyonun bağımsızlığı ve tarafsızlığına yönelik iddiaların iki yönü bulunmaktadır. Birinci olarak Milli Savunma Bakanının Komisyon başkanı olmasının bağımsızlık ve tarafsızlık ilkelerinin yanı sıra daha önce Anayasa Mahkemesince verilen 04/06/2014 tarih ve E:2013/82, K:2014/100 sayılı karara da aykırı olduğu; ikinci olarak da Komisyonun askeri hakim kökenli üyelerinin daha önce FETÖ örgütü tarafından başlatılan soruşturmaların mağduru oldukları ve Komisyon üyelerinden M.Y.nin FETÖ örgütüne karşı yürütülen soruşturmalar kapsamında ifade verdiği iddia edilmiştir. Yukarıda yer verilen ilk iddia yönünden Komisyonun öznel tarafsızlığının değil de nesnel tarafsızlığının sorgulandığı anlaşılmıştır. Buna binaen Dairemizce ilk iddianın bağımsızlık ve nesnel tarafsızlık bakımından incelenmesi, şüphelerin davanın koşullarında nesnel gerekçelere dayanıp dayanmadığının saptanması uygun bulunmuştur. Bu çerçevede yapılan değerlendirme neticesinde, yürütme erki üyesi olan Milli Savunma Bakanının anılan Komisyonun Başkanı olarak görevlendirilmesi tek başına ele alındığında nesnel tarafsızlık açısından sorun teşkil edebilecek ise de üç kişiden oluşan Komisyonun iki üyesinin askeri hakim olduğu ve çoğunluğu teşkil eden bu üyelerin hakimlik teminatına haiz olmalarının Komisyonun bağımsızlığı ve nesnel tarafsızlığına gölge düşmesini engellediği; dolayısıyla Komisyon Başkanı olan Milli Savunma Bakanı ile Komisyonun askeri hakim olan iki üyesi arasındaki ilişkilerin, Komisyonun bağımsız ve tarafsız olmadığını gösterir nitelik ve dereceye ulaşmadığı sonucuna varılmıştır. Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin 04/06/2014 tarih ve E:2013/82, K:2014/100 sayılı iptal kararının ise askeri hakim subaylar hakkında tek başına Milli Savunma Bakanı tarafından, uyarma ve kınama disiplin cezalarının verilmesi hususuna yönelik olduğu anlaşılmıştır. İkinci iddia yönünden ise, Komisyon üyesi M.Y.nin 02/08/2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında alınan ifadesinin, davacılara yönelik bireysel anlatımlardan ziyade FETÖ/PDY terör örgütünün TSK yapılanmasına ilişkin genel anlatımdan ibaret olduğu, davacıların örgüt ile iltisaklı veya irtibatlı oldukları yönünde bireysel bir isnat içermediği, bu haliyle adı geçen Komisyon üyesinin tarafsızlığına gölge düşürecek nitelikte bulunmadığı değerlendirilmiştir. Ayrıca Komisyonun askeri hakim kökenli üyelerinin, FETÖ/PDY terör örgütü tarafından başlatılan soruşturma kapsamında mağdur edildiği ve bu durumun söz konusu üyelerin tarafsızlıklarını zedelediği de iddia edilmiş ise de, Komisyon üyelerinin söz konusu soruşturma sürecinde davacıların örgüt ile iltisaklı veya irtibatlı oldukları yönünde bireysel bir isnada yer verilen herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığından, Komisyonun tarafsızlığına ilişkin endişelerin nesnel olarak gerekçelendirilemediği görülmekle soyut nitelikte olduğu değerlendirilen bu iddiaya da itibar edilmemiştir. Dairemizce yapılan yargılama sonucunda Komisyon üyelerinin kişisel önyargılarına işaret eden ciddi bir husus bulunmadığı, Komisyonu oluşturan üyelerin çoğunluğunun makul şüpheleri bertaraf edecek şekilde yeterli güvenceye sahip olduğu ile yukarıda yargılamada izlenen usul ve süreç başlığı altında yer verilen adil yargılanma güvencelerini sunan Dairemiz nezdinde Komisyon kararının yargısal denetime tabi tutulmuş olması hususları bir bütün olarak gözetildiğinde, bağımsız ve tarafsız bir karar sürecinin temin edildiği sonucuna varılmıştır. Nitekim AİHM de, bağımsızlık ve tarafsızlık ile ilgili sorunların tam yargı yetkisine sahip ve Sözleşme’nin 6/1. maddesinin güvencelerini sunan bir yargı organı huzurunda sonradan denetime tâbi olması suretiyle, belirli şartlar altında giderilebileceğini kabul etmektedir (Volkov/Ukrayna, B.No: 21722/11,§ 123; Tsfayo/Birleşik Krallık, B.No: 60860/00, §42-43; Bryan/Birleşik Krallık, B.No:19178/91, §§ 44-47). 3) FETÖ’nün Askeri Yargı Yapılanmasına İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/09/2017 tarih ve E:2017/16.MD-956, K:2017/370 sayılı kararında; FETÖ’nün, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma aracı hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; “Altın Nesil” adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle Devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla Devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütü olduğu belirtilmiştir. 1970’li yıllardan itibaren özellikle, mülkiye, adliye, emniyet, millî eğitim ve TSK içerisinde kadrolaşmaya giden FETÖ liderinin vaaz, röportaj ve kitaplarında bulunan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun anılan kararında da yer alan “Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın!”, “Bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin!”, “Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır. …bunca kalabalık içinde ben bu dünyayı ve düşüncemi sözde mahremiyet içinde anlattım. …sırrınız sizin sırrınızdır. Söylerseniz siz esir olursunuz.”, “Bir gün bana Ankara’da bin evimiz olduğunu söyleyin, devletin paçasından şöyle bir tutacağım, devlet uyandığında yapacağı hiçbir şey kalmayacak” şeklindeki sözleri bu suigeneris örgütün, Devleti ele geçirme gayretlerinin somut talimatları olarak ortaya çıkmıştır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Soruşturma No:2018/41, Esas No: 2018/57 ve İddianame No: 2018/40 sayılı iddianamesinde, FETÖ’nün askeri yargı yapılanmasına ilişkin olarak şu tespitlere yer verilmiştir: FETÖ için öncelikli kadrolaşma yerinin Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) olduğu, bu yapının ordu disiplinini bozacak ve ülke savunmasında zafiyet oluşturacak bir yoğunluğa ulaştığı, FETÖ’nün TSK’yı denetim altına almak için çok çalıştığı; ordunun cemaatleşmesinin, kontrol altına alınmasının, örgütün siyasi hedefleri için zorunlu ve birinci görevi olduğu, FETÖ’nün, kendi mensuplarını general ve amiral yapmak ve TSK’nin üst yönetimini ele geçirmek için kendine muhalif/ engel gördüğü TSK mensuplarına karşı soruşturma ve davalar açtırdığı; bu örgütten olmayan albay, amiral ve general kadrosunu tasfiye ettiği; gizlice örgütlenen FETÖ mensuplarının albay ve general kadrolarına terfi ettirildiği ve bu yolla önlerinin açıldığı, Askeri yargının da, adli ve idari yargı gibi önemli ölçüde Fetullahçı hakimlerden oluştuğu; Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) ve diğer askeri mahkemeler ile adli müşavirlik kadrolarının da baskı ve yıldırma sonucu örgüt mensuplarının eline geçtiği; bu nedenle örgüte yönelik yapılan hiçbir soruşturmadan doğru dürüst netice elde edilemediği; Örgütün, üyeleri aracılığıyla TSK’da görevli ancak örgüte mensup olmayan kesimleri ordudan uzaklaştırırken sahte delil kullandığı, hedef alınan kamu görevlisi, başka yollardan uğraşılmasına rağmen makamı bırakmayacak güce ve otoriteye sahipse bu defa devreye adli bir soruşturmanın sokulduğu; yeni içtihatlar geliştirildiği ve hileye başvurulduğu; askeri yargının Fetullahçıların TSK içinden temizlenmesinde somut delil elde edilemediği bahanesine başvurup gereği gibi bir soruşturma yapmadığı şeklindeki tespit ve değerlendirmeler, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ’nün genelde TSK ve özelde askeri yargı içindeki yapılanmasının göstergeleri olarak kabul edilmiştir. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12/10/2020 tarih ve E:2018/48, K:2020/30 sayılı kararının “FETÖ Silahlı Terör Örgütü İçerisinde Askeri Yargı Mahrem Yapılanması” başlıklı kısmında ise: “Örgüt liderinin “Devair-i Devlet” yapılanması içerisinde özellikle mülki, askeri ve yargı yapılanmasına özel bir önem atfettiği, bu grupları birer ünite olarak tanımladığı, bu gruplar içerisinde yer alan unsurların sezilmeden, hissettirmeden çok ilerilere kadar gitme talimatını verdiği, hatta can damarları içinde dolaşma kavramını kullandığı bilinen bir gerçekliktir. Askeri yargı içerisindeki mahremiyet kavramının olağan mahrem yapı kuralları çerçevesinde bulunduğu, özellikle askeri liselerden başlayarak ordu içerisine bireylerin yerleştirildiği, askeri liselere ve polis kolejlerine yerleştirilen öğrencilerin öğrenimleri boyunca kendilerini bu okullara hazırlayan talebe imamı tarafından takibinin sağlandığı, bu talebe imamlarının öğrencilik hayatı boyunca takip ettiği öğrenciyi genelde onbeş günde bir ziyaret ettiği ve irtibat kurduğu, ziyaret gerçekleşmezse ikinci buluşmanın zaman ve yerine dair belirlemenin mutlaka belirlendiği ve bunların yüksek gizlilik içerisinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Örgütün TSK içerisinde farklı bir yapılanmaya gittiği, tamamen hücre tipi birbirinden habersiz ve bağımsız ünitelerin oluşturulduğu görülmüştür. 2008 – 2014 yılları arasında örgütün TSK içerisindeki faaliyet yoğunluğunun arttığı, ordu içerisinde belirli bir yoğunluğa ulaşmak için örgütten olmayanların tasfiyesi yoluna gidildiği, bu anlamda isimsiz ve imzasız mektuplarla personelin yıpratılması, zincir mailler gönderilmesi, örgütün kendine bağlı olmayan personeli emekli olmaya sevk edecek teamül dışı tayin ve uygulamaları stratejik noktada b
Paylaş:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir