Logo

Kadınlara Yönelik Şiddet Sözleşmesinin Feshine İlişkin Anayasa Uyarlılığı Hakkında Danıştay Kararı

📜 Danıştay Karar Künyesi

10. Daire – 2021/2062 – 2022/2504 – 28.04.2022


🔎 Karar Özeti

Danıştay Onuncu Dairesi, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine yönelik Cumhurbaşkanı kararının Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptalini talep eden davayı incelemiş ve yürütme organının temel hak ve özgürlükleri düzenleyen anlaşmalar üzerindeki iptal yetkisinin Anayasa ile sınırlı olduğuna hükmetmiştir.


Karar İçeriği

T.C. D A N I Ş T A Y ONUNCU DAİRE Esas No : 2021/2062 Karar No : 2022/2504 DAVACI : … DAVALI : … VEKİLİ : Huk. ve Mevz. Genel Müdürü … DAVANIN KONUSU : 1) 20/03/2021 tarih ve 31429 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine ilişkin 19/03/2021 tarih ve 3718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının iptali, 2) 9 sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Onaylanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 3. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “milletlerarası andlaşmaların uygulama alanının değiştiğini tespit etme, bunların hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları sona erdirme” ve 3. fıkrasında yer alan “uygulanmasının durdurulduğu ve sona erdiği tarihler; Cumhurbaşkanı kararı ile tespit olunarak Resmî Gazete’de yayımlanır.” ibarelerinin Anayasaya aykırı olduğu iddiasıyla iptali için itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulmasına karar verilmesi istenilmektedir. DAVACININ_İDDİALARI : Dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının, Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca kanun hükmünde sayılan uluslararası sözleşmeden idari tasarrufla çekilmeye yönelik olması nedeniyle yok hükmünde olduğu, uluslararası sözleşmelerin onaylanmasında kuvvetler arasında görev paylaşımı bulunduğu, Devletin uluslararası hukuk açısından iradesini bildirme ve uluslararası ilişkileri yürütme görevi yürütme organına verilmişken uluslararası sözleşmeler getirdikleri kurallarla Kanunları değiştirebildiği için Anayasa’nın istisnai durumlar dışında mutlaka onay kanunu ile uygun bulunma şartı getirdiği, yasama organı bir sözleşmenin içeriğini değiştiremeyeceği için Onay Kanununun sadece sözleşmenin ulusal hukukta değişiklik yapmasına izin verilmesi ile sınırlı olduğu, Onay Kanununun yasama organının kanunlarda değişiklik yapılmasına onay verdiği anlamına geldiği ve TBMM’nin iradesinin bu yönde olduğunu gösterdiği, Anayasa ile yasama organına onaylamayı uygun bulma yetkisi verilmesinin ve uygun bulunan sözleşmenin onaylanarak kanun niteliği kazanmasının uluslararası sözleşmeler üzerindeki tasarrufların sadece yürütme organı tarafından yapılamayacağını ortaya koyduğu, Anayasa’nın sözleşmelerin kanunları etkilemesi gerçeğini dikkate alarak, yasama yetkisini dolaylı yoldan yürütmeye devretmemek için böyle bir yöntem öngördüğü, bu şekilde sözleşmelerin yürütülmesi için yürütme organı yetkilendirilmişken iç hukuktaki etki bakımından da yasama organına yetki verildiği, Anayasa’da bir uluslararası sözleşmenin nasıl yürürlüğe gireceği ayrıntılı bir şekilde düzenlenmekle birlikte sözleşmelerin nasıl değiştirileceği, sonlandırılacağı veya yürürlükten kaldırılacağına ilişkin bir kural getirilmediği, Anayasa’nın sistematiği nedeniyle bu durumlarda da yürürlüğe girmeye ilişkin usulün izlenmesi gerektiği, sözleşme onaylandığı anda kanun statüsü kazandığına göre bu statüdeki değişikliği sağlayacak işlemin de zorunlu olarak bir yasama işlemi olmasının sistematik yorumun zorunlu bir sonucu olduğu, Anayasa’nın 104. maddesi ile Cumhurbaşkanına yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarma yetkisi verildiği, temel haklar, kişi hakları ve ödevleri, siyasi haklar ve ödevler ile münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda ve kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarılamayacağı, özellikle insan haklarına ilişkin sözleşmelerin yürütme yetkisine değil, temel haklara ilişkin olmaları nedeniyle bu alanda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenleme yapılamayacağı, Anayasa’nın sistematiği gereğince kanunlar üzerinde etki doğuran sözleşmeleri değiştiren veya sonlandıran hukuki işlemlerin de bir kanunla uygun bulunması gerektiği, yetki ve usulde paralelliğe ilişkin genel ilkenin Anayasa’da boşluk bulunan sözleşmelerin değiştirilmesi ve sonlandırılmasına ilişkin usul açısından geçerli olduğunun açık olduğu, usulde paralellik ilkesi gereği sözleşmenin feshi ya da uygulama alanının değiştirilmesinin yasama organı tarafından yapılacağı, usulüne uygun olarak yürürlüğe giren uluslararası sözleşmenin kanun niteliği kazanması nedeniyle bu sözleşmenin feshi yetkisinin kanun koyma, değiştirme ve kaldırma yetkisine sahip yasama organına ait olduğu, dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının dayanağı olan 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “bunların hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları sona erdirme” ve 3. fıkrasında yer alan “uygulanmasının durdurulduğu ve sona erdiği tarihler; Cumhurbaşkanı kararı ile tespit olunarak Resmî Gazete’de yayımlanır.” şeklindeki ibarelerle, kanun niteliğinde olan uluslararası sözleşmelerle ilgili tasarruf yetkisinin tek başına Cumhurbaşkanına verilmesinin Anayasa’ya aykırı olduğu, anılan düzenlemelerin iptalini teminen itiraz yolu ile Anayasa Mahkemesinin önüne taşınması gerektiği, Anayasa’nın 7. maddesi gereğince yasama yetkisinin, 87. maddesi gereğince ise kanun koyma, değiştirme ve kaldırma görevlerinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu, yasama yetkisinin devredilemeyeceği, dava konusu Cumhurbaşkanı Kararı ile feshedilen sözleşmenin, onaylanması 6251 sayılı Kanun’la uygun bulunarak ve akabinde yürürlüğe girerek kanun niteliği kazandığı, kanunlar hakkında yürütme organınca işlem tesis edilmesinin fonksiyon gaspına vücut verdiği ve yoklukla malul olduğu, işleme konu sözleşme ile kadınların şiddete karşı korunmaları ile yaşam hakları, maddi ve manevi bütünlüğüne dokunulmama haklarının koruma altına alındığı, Anayasa’nın 17. maddesinde kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığına ilişkin haklarının korunduğu, sözleşme ile korunan temel hakların Anayasa’nın 104. maddesi uyarınca Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenemeyecek haklardan olduğu, yürütmenin bu hakları düzenleyen bir sözleşme üzerinde tasarruf yetkisinin olmadığı ileri sürülmektedir. DAVALININ_SAVUNMASI : Usul yönünden; Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerine ilişkin işlemlerin tamamına karşı yargı yolunun açık olmadığı, düzenlemenin mahiyeti gereği ya da Cumhurbaşkanının Devletin başı sıfatıyla yaptığı ve Devletin yüksek menfaatini ilgilendiren işlemlerine karşı yargı yolunun kapalı olduğu, dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının dış ilişkiler çerçevesinde tesis edilen ve münhasıran Cumhurbaşkanının yetkisi dahilinde bir işlem olduğu ve iptal davasına konu edilemeyeceği, davanın öncelikle bu nedenle reddedilmesi gerektiği, öte yandan; dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının doğrudan davacı hakkında uygulanma imkanı bulunmadığından, davacının iptal davası açmakta menfaatinin bulunmadığı, işleme konu Sözleşmede yer alan ilkelerin doğrudan uygulanabilen bir niteliğe sahip olmadığı ve taraf ülkelerin iç hukukunda yaptığı düzenlemeler ile hayata geçirilen niteliğe sahip olduğu ve davanın bu nedenlerle ehliyet yönünden reddi gerektiği, Esas yönünden; Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin 80. maddesinin taraf devletlere Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine herhangi bir zamanda yapacağı bildirimle sözleşmeyi kendisi bakımından feshetme yetkisi verdiği, Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca, maddenin 2. ve 3. fıkralarındaki istisnalar haricinde uluslararası andlaşmaların TBMM’nin onaylamayı uygun bulmasının ardından Cumhurbaşkanınca onaylandığı, uygun bulma kanununun onay işlemi olmadığı, andlaşmanın bu kanunla onaylanmadığı, sadece yürütme organının andlaşmayı onaylamasının uygun bulunduğu, Cumhurbaşkanının yürütme organının diğer düzenleyici işlemlerinden farklı olarak herhangi bir kanuna dayanmadan ya da yasama organının onayı olmadan Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri yoluyla ilk elden düzenleme yapabildiği, Anayasa’nın 104. maddesinin 17. fıkrası ile yürütme yetkisine ilişkin olmak kaydıyla Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarma konusunda Cumhurbaşkanına genel bir yetki verildiği, uluslararası andlaşmaların feshi usulüne ilişkin olarak Anayasa’da hüküm bulunmadığı, uluslararası ilişkilerin yürütülmesi ve buna ilişkin olarak andlaşmaların imzalanması, müzakere edilmesi, onaylanmasının yürütme yetkisine ilişkin olduğu, bu noktadan hareketle uluslararası andlaşmaların onay ve fesih prosedürlerinin 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde düzenlendiği, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmeden önce aynı konuların 244 sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayınlanması İle Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun’da yer aldığı, TBMM’nin andlaşmaların imzalanması, hatta TBMM’ye sunulması ve onaylanması aşamasında yetki sahibi olmadığı, andlaşmaları nihai olarak yürürlüğe koyma yetkisinin yürütme organına ait olduğu, TBMM’nin yetkisinin onaylamayı veya katılmaya uygun bulmakla sınırlı olduğu, TBMM’nin bu konuya ilişkin yetkilerinin ve hukuki sürecin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile değil TBMM İçtüzüğü ile düzenlendiği, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile ise, andlaşmaların imzalanmasından sona erdirilmesine kadar tüm hususların düzenlendiği, TBMM’nin uygun bulma yetkisinin kullanımına ilişkin hususlara yer verilmediği, bu itibarla TBMM’nin uygun bulma yetkisi gerekçe gösterilerek andlaşmaların onaylanması ve feshi konularının Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenemeyeceği iddiasının yerinde olmadığı, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin bazı hükümlerinin iptali talebinin Anayasa Mahkemesinin 25/06/2020 tarih ve E:2018/126, K:2020/32 sayılı kararı ile reddedildiği, bu kararda yasama organının andlaşmalara ilişkin yetkisinin onaylanmasını bir kanunla uygun bulmaktan ibaret olduğu gerekçesine yer verildiği, her ne kadar dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının dayanağı olan 3. maddenin iptali talep edilmemişse de, Anayasa Mahkemesinin andlaşmaların imzalanması, onaylanması, yürürlüğe girmesi ve feshedilmesi konularının Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenip düzenlenemeyeceği, yürütme alanına dair bir konu olup olmadığının denetimi sonucunda ve konunun geneline yönelik değerlendirme yaparak bu gerekçeyi oluşturduğu, TBMM tarafından kanunla onaylanması uygun bulunan bir andlaşmanın feshi için uygun bulma kanununun yürürlükten kaldırılmasına veya TBMM’nin bu yönde bir karar almasına gerek olmadığı, bu yönde bir sürecin ne Anayasa’da ne de TBMM İçtüzüğünde öngörüldüğü, yetkide ve usulde paralellik ilkesine ilişkin iddiaların hukuki geçerliliğinin bulunmadığı, uygulamada da 244 sayılı Kanun’un yürürlükte olduğu dönemde, TBMM’nin onaylanmasını uygun bulduğu andlaşmaların anılan Kanun’un 3. maddesi uyarınca Bakanlar Kurulu kararıyla feshedildiği, yürütme organının feshe ilişkin yetkisinin yaklaşık yetmiş yıllık bir hukukunun ve uygulamasının bulunduğu, fesih yetkisi TBMM’de olsa idi anılan Bakanlar Kurulu kararlarına ilişkin olarak fesih yönünde TBMM’nin kanun çıkartması veya uygun bulma kanununun yürürlükten kaldırılmış olmasının gerekeceği, ancak uygulamada bu yönde kabul edilen kanunlara rastlanmadığı, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin onaylanmasının uygun bulunmasına ilişkin 6251 sayılı Kanun’un sözleşme hükümlerini iç hukuk bakımından yürürlüğe koymadığı, uluslararası hukuk bakımından Türkiye Cumhuriyeti’nin sözleşme ile bağlanmasını sağlamadığı, bu Kanun’un hukuki etkisinin yürütme organının sözleşmeyi onaylayarak yürürlüğe koymasını mümkün hale getirmek olduğu, bu nedenle sözleşmenin feshi için 6251 sayılı Kanun’un yürürlükten kaldırılmasına gerek olmadığı, Anayasanın 90. maddesinde yer alan usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası andlaşmaların kanun hükmünde olduklarına ilişkin hükmün, andlaşmaların organik açıdan TBMM’nin kabul ettiği bir kanun hükmü olduğu ve bu nedenle sona erdirilebilmesi için TBMM’nin işlemine ihtiyaç duyulduğu şeklinde yorumlanamayacağı, temel hak ve özgürlüklere ilişkin andlaşmaların hükümleri ile kanun hükümleri arasında farklılık olması durumunda andlaşma hükümlerinin esas alınmasının andlaşmanın Türkiye Cumhuriyeti bakımından yürürlükte olduğu sürece ilişkin olduğu, bu türden andlaşmalarda da yetkinin yürütme organına ait olduğu, açıklanan fesih usulünün Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesine ilişkin olmadığı, belirtilen usulün yaklaşık altmış yıldır uygulandığı, iç hukukumuzda kadınlara yönelik şiddetle mücadele konusunda gerekli düzenlemelerin bulunduğu, sözleşmeden çekilmenin uygulama bakımından bir eksikliğe yol açmayacağı, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddedilmesi gerektiği savunulmaktadır. DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : … DÜŞÜNCESİ : Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 125. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askerî Şuranın kararları yargı denetimi dışındadır.” ibaresi, 16/04/2017 tarihinde halk oylamasına sunularak kabul edilen ve 11/02/2017 tarih ve 29976 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 16. maddesiyle madde metninden çıkarılmış olduğundan, dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının hukuki denetimi 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca yapılarak yetki, şekil, sebep, konu ve amaç yönlerinden hukuka uygun olup olmadığının ortaya konulması gerekmektedir. Anayasa uyarınca Türkiye Cumhuriyeti, Devletin başı olan ve yürütme yetkisine sahip olan Cumhurbaşkanı tarafından Devlet başkanı sıfatıyla temsil edilmekte olup yabancı ülkelerle Türkiye Cumhuriyeti arasındaki ilişkilerin yürütülmesi, bu kapsamda milletlerarası andlaşmaların imzalanması, müzakere edilmesi, onaylanması, onaylanmış bulunan milletlerarası andlaşmaların feshedilmesi hususları da Cumhurbaşkanının Türkiye Cumhuriyetini Devlet başkanı sıfatıyla temsil yetkisi içerisinde kalmaktadır. Anayasa’nın 90. maddesinin 5. fıkrasında yer alan usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğu yönündeki düzenleme, usulüne göre yürürlüğe konulan milletlerarası andlaşmaları sadece işlevsel anlamda kanun gücüne kavuşturmakta, bunun dışında milletlerarası andlaşmaları organik anlamda yasama işlemi haline getirmemektedir. Anılan maddenin 2. fıkrasında sayılan ve TBMM’nin onaylamayı kanunla uygun bulmasına gerek olmaksızın Cumhurbaşkanı kararı ile onaylanan milletlerarası andlaşmaların da kanun gücünde olduğu gözetildiğinde, amaçlanan hususun usulüne göre yürürlüğe konulan milletlerarası andlaşmalara işlevsel anlamda kanun gücü tanımak olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Bu durumda; uluslararası andlaşmaların feshedilmesi hususunun yasama işlevine değil yürütme işlevine ilişkin olduğu, Anayasa’nın 104. maddesinin 17. fıkrası uyarınca yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarılabileceği, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının dayanağını teşkil eden hükümlerinin Anayasa’nın 104. maddesinin 17. fıkrasında belirtilen ve Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenemeyeceği belirtilen diğer hususlardan da olmadığı görüldüğünden dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının Anayasa tarafından verilen temsil yetkisi ve 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde verilen yetkiye istinaden tesis edilmiş olması, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3. maddesinde milletlerarası andlaşmaların Cumhurbaşkanı Kararı ile sonlandırılacağının düzenlenmiş olması, TBMM’nin milletlerarası andlaşmalara ilişkin yetkisinin andlaşmanın onaylanmasını bir kanunla uygun bulmaktan ibaret bulunması, uygun bulma kanunu sonrasında milletlerarası andlaşmayı onaylayıp onaylamama konusunda takdir yetkisi bulunan Cumhurbaşkanının yürütme faaliyetine ilişkin sona erdirme yetkisini kullanırken yasama organının bir işlem tesis etmesine gerek bulunmaması nedenleriyle, dava konusu Cumhurbaşkanı Kararında yetki ve şekil unsurları yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı düşünülmektedir. Öte yandan, idareyi işlem yapmaya iten neden idari işlemin sebep unsurunu; idari işlemin hukuk âleminde meydana getirdiği değişiklik konu unsurunu; idari işlem ile ulaşılmak istenen nihai sonuç ise idari işlemin amaç unsurunu oluşturmaktadır. İdari işlemlerin sebep unsurunun objektif hukuk kurallarına uygun olması, konu unsurunun meşru olması ve imkânsız olmaması; amaç unsurunun ise her zaman kamu yararı olması gerekmektedir. Anayasa ile temel hak ve özgürlüklerin korunması, şiddetin önlenmesi, ayrımcılığın ortadan kaldırılması, eşitliğin sağlanması, kişinin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruması ve geliştirmesi, kişi hürriyetinin korunması konularında Devlete bir çok yükümlülük yüklenmiştir. 11/05/2011 tarihinde İstanbul’da imzalanan ve dava konusu Cumhurbaşkanı Kararı ile ülkemiz bakımından feshedilen Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi kadınları her türlü şiddetten korumayı, kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önlemeyi, kovuşturmayı ve ortadan kaldırmayı; kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmayı ve kadınların güçlendirilmesi yolu dahil kadınlar ile erkekler arasındaki temel eşitliği teşvik etmeyi; kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddet mağdurlarının korunması ve bu mağdurlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politikalar ve tedbirler geliştirmeyi; kadınlara yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırmak amacıyla uluslararası işbirliğini teşvik etmeyi; kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddeti ortadan kaldırmak üzere bütüncül bir yaklaşım benimsemek amacıyla etkili işbirliğini sağlamak için kuruluşlara ve kolluk kuvvetlerine destek ve yardım sağlamayı amaçlamaktadır. Anılan Sözleşme, 6251 sayılı Kanun’la onaylanmasının uygun bulunmasının ve 08/03/2012 tarih ve 28227 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 10/02/2012 tarih ve 2012/2816 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile onaylanmasının üzerine başta 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu olmak üzere bir çok iç hukuk düzenlemesine etki etmiş ve kendisi de iç hukukun bir parçası haline gelmiştir. Sözleşmenin şiddetin önlenmesi, ayrımcılığın ortadan kaldırılması, eşitliğin sağlanması gibi amaçlarla üstün kamu yararı gözetilerek imzalandığı ve onaylanarak yürürlüğe sokulduğu tartışmasızdır. Dava konusu Cumhurbaşkanı Kararında dava konusu işlemin hangi hukuki sebebe dayanılarak ve ne gibi bir kamu yararı amacıyla tesis edildiğine ilişkin bilgi bulunmadığı gibi davalı idarece dosyaya sunulan dilekçelerde de bu yönde bir savunma veya açıklamaya yer verilmemiştir. Bu durumda; şiddetin önlenmesi, ayrımcılığın ortadan kaldırılması, eşitliğin sağlanması gibi üstün kamu yararına ilişkin Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin ülkemiz bakımından feshedilmesine yönelik dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının, -Anayasa ile Devlete yüklenen yükümlülükler de dikkate alındığında- geçerli bir hukuki sebebe dayandığının ve kamu yararı amacıyla tesis edildiğinin davalı idarece ortaya konulamamış olması nedeniyle sebep ve amaç unsurları yönünden; hukuken kabul edilebilir bir sebebe dayanmayan ve kamu yararı amacına uygun olmayan işlem sonucunda Sözleşmenin ülkemiz bakımından feshedilmiş olması nedeniyle de konu unsuru yönünden hukuka aykırı olduğu ve iptal edilmesi gerektiği düşünülmektedir. DANIŞTAY SAVCISI : … DÜŞÜNCESİ :.20/03/2021 tarih ve 31429 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Türkiye Cumhuriyeti Bakımından feshedilmesine ilişkin 19/03/2021 tarih ve 3718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının iptali ile bu kararın dayanağı olan 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “milletlerarası andlaşmaların uygulama alanının değiştiğini tespit etme, bunların hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları sona erdirme” ve 3. fıkrasında yer alan “uygulanmasının durdurulduğu ve sona erdiği tarihler; Cumhurbaşkanı kararı ile tespit olunarak Resmî Gazete’de yayımlanır.” ibarelerinin Anayasaya aykırı olduğu iddiasıyla iptali için itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulmasına karar verilmesi istenilmektedir. İç hukukumuzda; milletlerarası andlaşmaların uygun bulunması usulleri Anayasa m.90’da ayrıntılı şekilde düzenlenmiş, yasal düzenleme olarak da bir kısım hükümleri mülga edilen 11.06.1963 yürürlük tarihli ve ilk adı “Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayınlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması için Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun” olan ve 09.07.2018 tarihinde yürürlüğe giren 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 181. maddesi ile “Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Cumhurbaşkanına Yetki Verilmesi Hakkında Kanun” olarak adı değiştirilen 244 sayılı Kanun ve bunun yanında 15.07.2018 tarihinde yürürlüğe giren 9 sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Onaylanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenmiştir. 244 sayılı Kanunun 2. maddesi ile 9 sayılı Kararnamenin 2. maddesi ve Kanunun 3. maddesi ile de Kararnamenin 3. maddesi aynı yönde düzenlemeler içermektedir. 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3. maddesi doğrultusunda; fesih ancak Anayasa m.90/2 ve m.90/3’de öngörülen ve Meclis onayına ihtiyaç duyulmayan hallerde mümkün olabilecektir ki, Anayasanın 90/1. maddesi uyarınca yasama organının onayının gerekli olduğu hallerde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin tasarrufu ile bir uluslararası sözleşmenin feshinin dayanağı olabilecek karar verilebilir. Kaldı ki çok taraflı sözleşmelerde fesih değil sözleşmeden çekilme söz konusudur. İstanbul Sözleşmesi; 29 Kasım 2011 tarihli ve 28127 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 24.11.2011 kabul tarihli ve 6251 sayılı Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ile onaylanıp bağlayıcı hale gelmiştir. Bakanlar Kurulu’nun 10.02.2012 tarihli Kararı, açıkça 6251 sayılı İstanbul Sözleşmesinin Onay Kanununa atıf yapılmak suretiyle 8 Mart 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Anayasa m.90/5 uyarınca; kanun hükmünde sayılan ve usulüne göre yürürlüğe girmiş temel hak ve özgürlüklerle ilgili İstanbul Sözleşmesi korunmalıdır. Anayasaya göre, İstanbul Sözleşmesinin onaylanması ve tatbikinin durdurulması veya sonlandırılması TBMM kararı ile mümkündür. 15.07.2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 9 sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Onaylanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 2. ve 3. maddeleri incelendiğinde; “Onaylama ve onaylamanın uygun bulunması” başlıklı Kararnamenin 2. maddesi ile Anayasa m.90 arasında uyum olduğu, “Onaylama” başlıklı 3. maddesinin 3. fıkrasının ilk cümlesinde “Bir milletlerarası andlaşmanın veya Türkiye Cumhuriyetini bağlayan bir milletlerarası andlaşmanın belli hükümlerinin Türkiye Cumhuriyeti bakımından yürürlüğe girdiği, bir milletlerarası andlaşmanın uygulama alanının değiştiği, uygulanmasının durdurulduğu ve sona erdiği tarihler; Cumhurbaşkanı kararı ile tespit olunarak Resmi Gazete’de yayımlanır.” hükmüne yer verildiği, hükmün “bir milletlerarası andlaşmanın uygulanmasının durdurulduğu ve sona erdiği tarihlerin, Cumhurbaşkanı kararı ile tespit edilmek suretiyle Resmi Gazete’de yayımlanacağı” yorumu ile İstanbul Sözleşmesinin, Cumhurbaşkanı Kararı ile feshinin hukuka uygun olduğu savunması gündeme getirilebilir. Esasen bu hüküm; 244 sayılı Kanunun 3. maddesinin 1. fıkrasının tekrarı olup, yalnızca usuli nitelik taşıyıp, Anayasa m.90 dikkate alınarak TBMM veya Cumhurbaşkanı tarafından tatbiki durdurulan veya sonlandırılan sözleşmelerle ilgili bildirimin “Devlet Başkanı” sıfatıyla Cumhurbaşkanınca uluslararası muhataplara iletilmesinden ibarettir. Bundan başka uygulama, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3. maddesinin 3. fıkrasının Anayasaya aykırılığını gündeme getirir. Bu hüküm, 1963 yılına ait 244 sayılı Kanunun 3. maddesinin 1. fıkrasının tekrarıdır. Hangi uluslararası sözleşmenin TBMM’nin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlı olduğu ve hangisinin bağlı olmadığı, Anayasa m.90’nın ilk dört fıkrasında sayılmıştır. TBMM’nin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlı olan sözleşme, onay kanunu olmadan yürürlüğe giremez ve “kanun hükmünde” sayılamaz. Sözleşmelerin yürürlüğe girmesinde benimsenen yöntem, “usulde paralellik” ilkesi gereğince kaldırılmasında da aynı şekilde uygulanır. TBMM’nin onayına bağlı bir uluslararası sözleşmenin kaldırılması da, yine TBMM’nin tasarrufu ile mümkün olabilir. Dava konusu Cumhurbaşkanı Kararı ile feshedilen sözleşmenin onaylanmasına ilişkin 6251 sayılı Kanun’un TBMM tarafından yürürlükten kaldırılmamış olması veya dava konusu Cumhurbaşkanı Kararı alınmadan önce sözleşmenin sona erdirilmesinin uygun bulunduğuna ilişkin yeni bir kanun çıkarılmamış olması nedeniyle, dava konusu Cumhurbaşkanı Kararında yetkide ve usulde paralellik ilkesi uyarınca hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle, dava konusu edilen düzenlemenin iptali gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ : Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 11/05/2011 tarihinde İstanbul’da imzalanmıştır. 29/11/2011 tarih ve 28127 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 24/11/2011 tarih ve 6251 sayılı Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun’la anılan Sözleşmenin onaylanması uygun bulunmuştur. 08/03/2012 tarih ve 28227 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 10/02/2012 tarih ve 2012/2816 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile 244 sayılı Kanun’un 3. maddesi uyarınca anılan Sözleşmenin onaylanması kararlaştırılmıştır. 20/03/2021 tarih ve 31429 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 19/03/2021 tarih ve 3718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3. maddesi gereğince karar verilmiştir. Bunun üzerine bakılan dava açılmıştır. İNCELEME VE GEREKÇE : USUL YÖNÜNDEN: Davalı idare tarafından; dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının iptal davasına konu edilemeyeceği, davanın öncelikle bu nedenle reddedilmesi gerektiği, öte yandan; dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının doğrudan davacıya uygulanma imkanı olmadığından davacının iptal davası açmakta menfaatinin bulunmadığı, işleme konu Sözleşmede yer alan ilkelerin doğrudan uygulanabilen bir niteliğe sahip olmadığı ve taraf ülkelerin iç hukukunda yaptığı düzenlemeler ile hayata geçirilen niteliğe sahip olduğu, davanın bu nedenlerle ehliyet yönünden reddi gerektiği ileri sürülmüştür. 18/10/1982 tarihinde kabul edilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 125. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askerî Şuranın kararları yargı denetimi dışındadır.” ibaresi, 16/04/2017 tarihinde halk oylamasına sunularak kabul edilen ve 11/02/2017 tarih ve 29976 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 16. maddesiyle madde metninden çıkarılmıştır. Bu haliyle, daha önce Anayasa gereğince yargı denetimi dışında kalan “Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler”e karşı yargı yolu açılmış olup, davalı idarenin dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının iptal davasına konu edilemeyeceğine yönelik usuli itirazı yerinde görülmemiştir. Öte yandan; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı” başlıklı 2. maddesinin (a) bendinde, iptal davaları, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan davalar olarak tanımlanmış olup; dava konusu Cumhurbaşkanı Kararı ile ülkemiz bakımından feshedilen Sözleşmenin toplumun bütününe yönelik düzenlemeler içermesinin yanı sıra iç hukuka ilişkin etkileri de dikkate alındığında, davacı da dahil olmak üzere tüm vatandaşların ve sivil toplum kuruluşlarının dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının iptalini istemekte menfaati bulunduğu sonucuna varılmıştır. ESAS YÖNÜNDEN: A) Anayasa’ya Aykırılık İddiasının İncelenmesi: Anayasa’nın 6. maddesinde, hiçbir kimse veya organın, kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisini kullanamayacağı; 7. maddesinde, yasama yetkisinin Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu ve bu yetkinin devredilmesinin mümkün olmadığı; 8. maddesinde ise, yürütme yetkisi ve görevinin, Cumhurbaşkanı tarafından Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılacağı ve yerine getirileceği hükümlerine yer verilmiştir. Anayasa’nın 87. maddesinde, milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri arasında, 104. maddesinin 11. fıkrasında, Milletlerarası andlaşmaları onaylamak ve yayımlamak Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri arasında sayılmış olup; “Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma” başlıklı 90. maddesinde ise, Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanmasının, maddenin 2. ve 3. fıkralarında belirtilen istisnalar dışında Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlı olduğu hüküm altına alınmış; maddenin 5. fıkrasında da, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylanmasını bir kanunla uygun bulup bulmaması yönünden herhangi bir ayrım yapılmadan usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğu belirtilmiştir. Anayasanın 104. maddesinin 17. fıkrasında, Cumhurbaşkanının yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabileceği, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevlerin Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemeyeceği, Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamayacağı, Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Anayasa’da milletlerarası andlaşmaların onaylanması ve yayımlanmasına ilişkin hususlar düzenlenmiş olmakla birlikte milletlerarası andlaşmaların feshedilmesi veya bu andlaşmalardan çıkılması usulüne ilişkin herhangi bir hüküm yer almamaktadır. 21/01/2017 tarih ve 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile Anayasa’nın bazı maddelerinde değişiklik yapılmış, anılan değişiklikler 16/04/2017 tarihinde halkoyuna sunulmuş, yapılan halkoylaması sonucunda kabul edilen bu değişikliklerle yeni bir hükûmet sistemine geçilmiştir. Anayasa’da yapılan değişikliklerle, Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri yeniden düzenlenmiş, Bakanlar Kurulu kaldırılarak yürütme yetkisi ve görevi tek başına Cumhurbaşkanına verilmiş, daha önce Bakanlar Kuruluna ait olan görev ve yetkilerin Cumhurbaşkanı tarafından yerine getirilmesi öngörülmüştür. Yeni hükûmet sisteminin en önemli özelliklerinden biri de, Cumhurbaşkanına Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile belirli konularda ilk elden düzenleme yapma yetkisinin verilmiş olmasıdır. Yürütmenin diğer düzenleyici işlemlerinden farklı olarak Cumhurbaşkanı Anayasa’da belirlenen yetki çerçevesinde herhangi bir kanuna dayanmadan ya da yasama organının onayı olmadan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri yoluyla düzenleme yapabilecektir. Anayasa’nın 104. maddesinin 17. fıkrasında, Cumhurbaşkanının Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisi konu itibarıyla belli yönlerden sınırlandırılmıştır. Buna göre; Cumhurbaşkanı yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilecek olup; Anayasa’nın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenemeyeceği gibi Anayasa’da münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda ve kanunda açıkça düzenlenen konularda da Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamayacaktır. Bu kapsamda, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının dayanağını teşkil eden hükümlerinin, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenip düzenlenemeyeceği hususunun, bunun için de öncelikle Anayasa’ya aykırılığı iddia edilen ibareler ile Cumhurbaşkanına tanınan milletlerarası andlaşmaları ülkemiz açısından sona erdirme yetkisinin yürütme görev ve yetkisi kapsamında olup olmadığının ortaya konulması gerekmektedir. Anayasanın 90. maddesine göre, onaylanması Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlı olan andlaşmaların onaylanıp onaylanmaması “TBMM’nin uygun bulmasına” bağlı olmakla birlikte, yürütme organının, TBMM’nin onaylanmasını uygun bulduğu bir uluslararası andlaşmayı onaylama zorunluluğu bulunmamaktadır. Zira; bir uluslarası andlaşmanın onaylanması yürütme yetkisine ilişkin olup, yasama organının onaylamayı bir kanunla uygun bulması uluslararası andlaşmanın yürürlüğe girmesi için tek başına yeterli değildir. Anayasanın 104. maddesine göre uluslararası andlaşmaları “onaylama” yetkisi açıkça Cumhurbaşkanına verildiğinden ve andlaşmalar devletin uluslararası sorumluluğunu doğurduğundan, Cumhurbaşkanı, gerek zamanlama açısından gerekse uluslararası alanda değişen ya da gelişen yeni koşullar itibarıyla andlaşmanın onaylanmasını erteleyebileceği gibi, onaylamaktan tamamen de vazgeçebilecektir. Herhangi bir milletlerarası andlaşmayı imzalayıp imzalamama, onaylayıp onaylamama veya daha önce yürürlüğe konulmuş bir milletlerarası andlaşmaya dayanarak o andlaşmanın belirli hükümlerini devletler hukuku ve iç hukuk bakımından yürürlüğe koyacak tasarruflarda bulunup bulunmama yetkisinin yürütme organına ait olduğu tartışmasızdır. Yasama organının onaylamayı bir kanunla uygun bulması, milletlerarası andlaşma hükümlerinin devletler hukuku ve iç hukuk açısından yürürlüğe girebilmesi için gerekli iç hukuk işlemleriyle birlikte, diplomatik işlemleri de yapabilmesi kapsamında yürütme organına “tam bir takdir yetkisi vermesi” anlamına gelmekte olup, yasama organının bu diplomatik tasarruflar ile milletlerarası andlaşmaları Türk iç hukukuna dâhil etmeye yönelik tasarrufları, yürütme organının yerine geçerek bizzat yapması mümkün değildir. Bununla birlikte yasama organının, yürütme organının diplomatik tasarrufları yapma ve milletlerarası andlaşmaları Türk iç hukukuna dâhil etme konusundaki takdir yetkisini “engelleme yetkisi” bulunmakta olup, yasama organının onaylamayı uygun bulma kanun tekliflerini “reddetmek suretiyle” bu engelleme yetkisini kullanabileceği de açıktır. Benzer şekilde, yasama organının milletlerarası andlaşmalara ilişkin yetkisi onaylanmasının uygun bulunması ya da bulunmaması ile sınırlı olup, -uygun bulma kanununda belirtilen çekinceler dışında- andlaşma hükümlerinde değişiklik yapma yetkisi de bulunmamaktadır. Milletlerarası andlaşmaları değiştirme yetkisi, yeni bir andlaşma yapmak suretiyle, yine Anayasa’nın 90. maddesi çerçevesinde, yürütme organına ait bir yetkidir. Görüldüğü üzere, Anayasa’nın 90. maddesi ile milletlerarası andlaşmaların iç hukuka aktarılması konusunda asıl yetki yürütme organına verilmiş, yasama organına ise sadece onaylanmanın uygun bulunması kanunu çıkarma yetkisi tanınmıştır. Nitekim, 9 sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Onaylanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 4. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “İkinci fıkrada belirtilenlerin dışında kalan…” ibaresi ile 2. fıkrasının ve 6. maddesinin 1. fıkrasının iptali istemiyle açılan dava sonucunda Anayasa Mahkemesince verilen 25/06/2020 tarih ve E:2018/126, K:2020/32 sayılı kararda; “Anayasa’nın anılan maddesinin on birinci fıkrasında milletlerarası andlaşmaları onaylama ve yayımlama yetkisinin Cumhurbaşkanı’na ait olduğu belirtilerek milletlerarası andlaşmalara ilişkin yetki yürütme organına verilmiştir. Bu kapsamda, andlaşma metinlerinin hazırlanması, imzalanması, son aşamada onaylanarak yürürlüğe konması gibi hususlar yürütme organı tarafından yerine getirilmektedir. Yasama organının andlaşmalara ilişkin yetkisi ise andlaşmanın onaylanmasını bir kanunla uygun bulmaktan ibarettir.” denilmek suretiyle milletlerarası andlaşmaların iç hukuka aktarılması rejiminde asli yetkinin yürütmeye ait olduğu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin milletlerarası andlaşmalara ilişkin yetkisinin andlaşmanın onaylanmasını bir kanunla uygun bulmaktan ibaret bulunduğu vurgulanmıştır. Esasında, Anayasa koyucunun milletlerarası andlaşmaların iç hukuka aktarılması konusunda 1924 Anayasası’ndan günümüze kadar gelen süreçte benimsediği yaklaşım da, bu hukuki değerlendirmeyi destekler niteliktedir. Nitekim, 1924 Anayasası’nın 26. maddesi ile, “Devletlerle mukavele, muahede ve sulh akdi” vazifesinin Türkiye Büyük Millet Meclisince ifa edileceği hükme bağlanmıştır. Böylece, Anayasa koyucu bu dönemde milletlerarası andlaşmalara ilişkin yetkiyi tamamen yasama organına vermeyi uygun görmüştür. Ancak, uygulamada yaşanan sıkıntılar nedeniyle, 1961 Anayasası ile milletlerarası andlaşmalar konusunda farklı bir rejim benimsenmiş ve milletlerarası anlaşmaların iç hukuka aktarılması konusunda asıl yetki yürütme organına verilmiştir. Gerçekten, 1961 Anayasası’nın 65. maddesinde, milletlerarası sözleşmelerin onaylanması kural olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı kanunla uygun bulması şartına bağlanmış; 95. maddesinde de, milletlerarası andlaşmaları onaylama görev ve yetkisinin Cumhurbaşkanına ait olduğu kabul edilmiştir. Görüldüğü üzere, Anayasa koyucu, 1924 Anayasası ile benimsenen milletlerarası andlaşmalar ile ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkili olması anlayışını 1961 Anayasası ile terk etmiş ve onaylama yetkisini Cumhurbaşkanına vermiştir. 1961 Anayasası ile benimsenen bu sistemin uygulamada iyi işlemesi üzerine, aynı hüküm 1982 Anayasası’nda kabul görmüş ve uygulanmıştır. 1982 Anayasası’nın 90. maddesi ile ilgili Danışma Meclisinin kabul ettiği metnin gerekçesinde, “Andlaşmaların uygun bulunması ile ilgili bu madde uygulamada iyi işlediği ve ihtiyaca cevap verdiği için aynen kabul edilmesi uygun görülmüştür.” denilmek suretiyle bu husus vurgulanmıştır. Bu anlatımlar dikkate alındığında, Anayasa koyucunun milletlerarası andlaşmaların iç hukuka aktarılması konusunda ihdas ettiği sistemlerin tarihsel gelişimi, milletlerarası andlaşmalar ile ilgili asıl yetkinin yürütme organına ait olduğunu göstermektedir. Ayrıca, 9 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin yayımından önce milletlerarası andlaşmaların onaylanmasına ilişkin usul ve esasları düzenleyen ve 11/06/1963 tarih ve 11425 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 244 sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayınlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun’un 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 181. maddesiyle ilga edilen “Onaylama ve sair tasarruflar” başlıklı 3. maddesinde, “1. Milletlerarası andlaşmaların onaylanması, bunlara katılma, bunların feshini ihbar etmemek suretiyle yürürlük süresini uzatma, Türkiye Cumhuriyetini bağlayan bir Milletlerarası Andlaşmanın belli hükümlerinin yürürlüğe konulması için gerekli bildirileri yapma, milletlerarası andlaşmaların uygulama alanının değiştiğini tespit etme, bunların hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları sona erdirme, Bakanlar Kurulu kararnamesiyle olur. …” hükmü yer almakta olup; milletlerarası andlaşmaları sona erdirme yetkisini yürütme organına (Bakanlar Kurulu’na) veren bu maddeye ilişkin teklifin gerekçesinde, “Andlaşmalar, bu hüküm gereğince, kanun kuvvetini, onaylamayı -veya katılmayı- uygun bulma kanununun yürürlüğe girmesi ile kazanmıyacaklardır. Zira, bu kanunun tek hukuki sonucu, Cumhurbaşkanına bir takdir yetkisini Anayasanın 98 nci maddesi uyarınca kullanmak imkanını vermesinden ibarettir; ve, onaylama-veya katılma- ancak ve ancak, Cumhurbaşkanının bu tasarrufu yerine getirmesiyle tekevvün etmiş olacaktır.”; yine aynı Kanun’a ilişkin Geçici Komisyon Raporunda ise, “Anayasa Hukukunun genel kaideleri gereğince, Anayasalarda aksine serahat yoksa, andlaşmaların feshini ihbar etmemek suretiyle yürürlük süresini uzatma, bir Devleti bağlıyan bir andlaşmanın belli hükümlerinin yürürlüğe konulması için gerekli bildirileri yapma, bir andlaşmanın- Kuzey Atlantik Andlaşmasının artık Cezayir’e kabili tatbik olmayışı gibi- uygulama alanını değiştirme, özellikle mukabele bilmisil maksadiyle, bir andlaşmanın hükümlerinin tatbikini kısmen veya tamamen durdurulma ve bir andlaşmayı sona erdirme hakkındaki diplomatik tasarrufları yapmak”, bahusus fonksiyonlar kuvvetler ayrılığı sisteminin cari olduğu bir memlekette, yürütme organının yetki alanına giren tasarruflardan sayılır. Bu husus, söz konusu maddenin 1 nci fıkrasında açıkça belirtilmiştir. Bu gibi konularda, yasama meclislerinin siyasi tercihleri, -tıpkı yürütme organının bir uygun bulma kanununa lüzum olmaksızın onaylıyabileceği veya katılabileceği Andlaşmalar için olduğu gibi- murakebe yollarının kullanılması suretiyle meydana çıkar.” denilmektedir. Bu itibarla, yasama organının milletlerarası andlaşmalara ilişkin yetkisinin andlaşmanın onaylanmasını bir kanunla uygun bulmaktan ibaret olduğu, bu kanunun tek hukuki sonucunun, Cumhurbaşkanına bir takdir yetkisini kullanma imkanını vermek olduğu, Cumhurbaşkanının uygun bulma kanunu sonrasında milletlerarası andlaşmayı onaylayıp onaylamama konusunda takdir yetkisine sahip olduğu ve milletlerarası andlaşmaların sona erdirilmesinin tıpkı andlaşma metinlerinin hazırlanması, imzalanması, son aşamada onaylanarak yürürlüğe konulması hususlarında olduğu gibi “yürütme yetkisi” dahilinde bulunduğu görüldüğünden, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “bunların hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları sona erdirme” ve 3. fıkrasında yer alan “uygulamasının durdurulduğu ve sona erdiği tarihler; Cumhurbaşkanı kararı ile tespit olunarak Resmi Gazete’de yayımlanır.” ibarelerinin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenebilecek hususlardan olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Diğer taraftan, Anayasa’nın 104. maddesinin 17. fıkrasında, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevlerin düzenlenemeyeceği öngörüldüğünden, davaya konu Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin sona erdirilmesi yetkisinin Cumhurbaşkanlığı kararnamesine konu edilip edilmeyeceği hususunun da Anayasa’ya aykırılık iddiası kapsamında irdelenmesi gerekmektedir. Yukarıda yer verildiği üzere, mezkur Anayasal kural, “Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler”in Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemeyeceğini hükme bağlamaktadır. Anayasa’nın anılan hükmünden, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile doğrudan doğruya anılan hakların içeriğine ilişkin düzenleme yapılamaması, bu hakların sınırlandırılamaması veya ortadan kaldırılamaması anlaşılmalıdır. Dolayısıyla, içeriğinde temel hak ve özgürlüklere ilişkin herhangi bir hüküm bulunmayan ve sadece Anayasa’nın 90. maddesinde yer alan hükümlere paralel şekilde milletlerarası andlaşmaların yürürlüğe konulması ve yürürlükten kaldırılmasına ilişkin usuli düzenlemeleri içeren 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin anılan hükümlerinin temel hak ve özgürlükler ile ilgili Anayasa’nın 104. maddesinin 17. fıkrasındaki Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile düzenlenemeyecek hususlara ilişkin olmadığı açıktır. Öte yandan; Anayasa veya yürürlükteki diğer mevzuatta milletlerarası andlaşmaların hükümlerinin uygulanmasının durdurulması veya sona erdirilmesi (feshedilmesi), uygulanmasının durdurulduğu veya sona erdiği tarihlerin tespiti ve yayımı hususlarının kanunla düzenleneceğine ilişkin herhangi bir hükmün bulunmaması ve bu hususlara ilişkin olarak yürürlükte olan herhangi bir kanuni düzenlemenin bulunmaması karşısında, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin ilgili hükümlerinin “konu bakımından yetki kurallarına uygun” olduğu sonucuna varılmıştır. 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülen hükümlerine yönelik değerlendirmeye gelince; Anayasa’nın yukarıda yer verilen hükümleri gereğince yürütme yetkisinin Cumhurbaşkanına ait olması, milletlerarası andlaşmaların sona erdirilmesinin yürütme yetkisine ilişkin olması ve Türkiye Büyük Millet Meclisine milletlerarası andlaşmaların feshedilmesine ilişkin olarak Anay
Paylaş:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir