📜 Danıştay Karar Künyesi
10. Daire – 2022/400 – 2023/9084 – 27.12.2023
🔎 Karar Özeti
Danıştay, terör olayları nedeniyle yaşadığı malvarlığı kaybının tazmini için yapılan başvurunun gecikmesi nedeniyle reddedilmesinin hukuka aykırı olduğuna, zımnen reddedilen işlemle ilgili kısımda süregelen mülkiyet ihlali dolayısıyla zaman aşımının işlemeyeceğine hükmetmiştir.
Karar İçeriği
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2022/400
Karar No : 2023/9084
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …
TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Valiliği / …
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN_KONUSU: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem: Davacı tarafından; Şırnak ili, Merkez ilçesi, … köyünde ikamet etmekte iken yörede meydana gelen terör olayları nedeniyle göç etmek zorunda kaldığı ve halen köye dönemediğinden bahisle 2004 yılı ve sonrası için malvarlığına ilişkin olarak uğradığını ileri sürdüğü zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmini istemiyle 05/07/2013 tarihinde yapılan başvurunun cevap verilmemek suretiyle zımnen reddine ilişkin işlemin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesince; Danıştay Onuncu Dairesinin 20/11/2019 tarih ve E:2019/1824, K:2019/8535 sayılı kararı ile davanın kısmen reddine ilişkin kısmının gerekçeli onanması, dava konusu işlemin kısmen iptaline ilişkin kısmının ise bozulması üzerine bozma kararına uyularak, dava konusu işlemin 05/07/2012 tarihinden başvuru tarihi olan 05/07/2013 tarihine kadar olan zararların tazmini isteminin zımnen reddine ilişkin kısmının iptaline, dava konusu işlemin 30/05/2007 tarihinden 05/07/2012 tarihine kadar olan zararların tazmini isteminin zımnen reddine ilişkin kısmı yönünden ise davanın kısmen reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ_EDENLERİN_İDDİALARI:
Davacı tarafından, temyize konu Mahkeme kararının hukuk güvenliği ilkesine, eşitlik ilkesine, hak arama hürriyetine ve mahkemeye erişim hakkına, hakkaniyete ve 5233 sayılı Yasanın ruhuna aykırı olduğu, lehine tam vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği, davalı idare lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin hukuki güvenlik ilkesine aykırı olduğu ileri sürülmektedir. Davalı idare tarafından, dava konusu köye ilişkin olarak 5233 sayılı Kanun kapsamında malvarlığına ulaşamama durumunun olmadığı, köy halkının kendi istekleriyle boşalttığı, köylere gidilmesine herhangi bir sakınca bulunmadığı ileri sürülerek Mahkeme kararının iptale ilişkin kısmının bozulması istenilmektedir.
TARAFLARIN_SAVUNMALARI: Taraflarca savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ: …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kısmen kabulü kısmen reddi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
Şırnak ili, Merkez, … köyünde ikamet etmekte iken terör eylemleri ve terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle yerleşim yerini terk etmek zorunda kaldığını iddia eden davacının, malvarlığına ulaşamamasından kaynaklanan zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmini istemiyle yaptığı ilk başvurusu üzerine 1994-2004 yıllarına ilişkin zararları karşılanmıştır.
Davacı tarafından 05/07/2013 tarihinde yapılan başvuru ile köyün halen boş olduğu ve devam eden zararlarının bulunduğu ileri sürülerek 2004 yılı ve sonrasında oluşan zararlarının karşılanması istemiyle yapılan başvurunun davalı idare tarafından zımnen reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
17/07/2004 tarihinde kabul edilip, 27/07/2004 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’un 1. maddesinde, Kanun’un amacının, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemek olduğu; 2. maddesinin 1. fıkrasında, Kanun’un, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsadığı belirtilmiş; 7. maddesinde ise, hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve diğer taşınır ve taşınmazlara verilen her türlü zararlar; yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderleri; terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle kişilerin mal varlıklarına ulaşamamalarından kaynaklanan maddî zararların, bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla idarece ödeneceği kurala bağlanmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Bakılan uyuşmazlıkla aynı konuda Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuru üzerine verilen Anayasa Mahkemesinin 28/07/2022 tarih ve 2021/11655 Başvuru Numaralı kararında, “…Somut olayda zarar konusu olay başvurucunun mülküne ulaşmasına izin verilmemesidir. Mülke ulaşamama süregelen bir müdahale niteliğindedir. Diğer bir ifadeyle mülke erişimin kısıtlanması devam ettiği sürece başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahale de varlığını koruyacaktır. Anlık müdahalelerde 5233 sayılı Kanun’un 6. maddesinde belirtilen sürelerin müdahale tarihinden itibaren başlatılması makuldür. Buna karşılık süregelen müdahalelerde müdahale için spesifik ve tek bir tarihten söz edilemez. Süregelen müdahale -kesinti söz konusu olmadıkça- her an devam eden müdahaledir. Bu sebeple süregelen müdahalede zarar konusu olay için somut bir tarih belirlenemez (demir yolu hattından kaynaklanan titreşimler sebebiyle evde hasar oluşmasına ilişkin olarak yapılan benzer bir değerlendirme için bkz. Atay Elden, B. No: 2019/16301, 3/2/2022, § 53). Dolayısıyla bu tür müdahalelerde 5233 sayılı Kanun’un 6. maddesinde belirtilen sürelerin müdahalenin kesildiği tarihten itibaren başlatılması gerekir.” denilmektedir.
Buna göre, süregelen müdahale (uyuşmazlık bakımından davacının mülküne ulaşmasına izin verilmemesi) ile bu müdahale nedeniyle uğranılan zarar kesintiye uğramadığı sürece, zararın tazminine yönelik başvuru için nihai bir tarih bulunduğundan söz edilemeyeceğinin kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, süregelen müdahaleler sonucu oluşan ve buna bağlı olarak süregelen nitelik arz eden zararlarda, 5233 sayılı Kanun’un 6. maddesinde belirtilen sürelerin (60 gün – 1 yıl) uygulanması, ancak kesinti meydana gelmesi halinde mümkün olabilecek; başka bir anlatımla, müdahale ve zarar devam ettiği sürece başvuru süresinin geçirildiğinden bahisle süre aşımı söz konusu olmayacaktır.
Ayrıca temyize konu dava dosyasında, 30/05/2007 tarihine kadar olan dönem zararı ile ilgili olarak verilen davanın kısmen reddine ilişkin mahkeme kararının Dairemiz tarafından gerekçeli olarak onanması sonrasında karar bu yönüyle kesinleşmiş olup, 30/05/2007 tarihinden önceki döneme ilişkin olarak hüküm kurulması hukuken mümkün değildir.
I. İdare Mahkemesi kararının, davanın kısmen reddine ilişkin kısmının incelenmesi:
Davacı tarafından, davalı idareye yapılan 05/07/2013 tarihli başvuru ile, 1994 yılında meydana gelen terör olayları nedeniyle köyünü terk etmek zorunda kaldığı, 1994-2004 yılları arasında oluşan zararlarının davalı idare tarafından tazmin edildiği belirtilerek halen köyüne geri dönemediğinden bahisle 2004-2013 yılları arasında oluşan zararlarının da 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmininin istenildiği; dosyada bulunan bilgi ve belgelerden, davacının mal varlığına ulaşamama durumunun başvuru tarihi itibarıyla devam ettiği, diğer bir ifadeyle davacının mülküne ulaşmasına izin verilmemesine yönelik müdahalenin kesintiye uğramadığı, dolayısıyla davacının talep ettiği zararın devam eden / süregelen zarar olduğu dikkate alındığında; söz konusu zararının tazminine yönelik başvurusunun süresinde olduğunun kabulü gerekmektedir.
Temyize konu Mahkeme kararı süre sınırlaması içermekte olup Dairemizin ve Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda aktarılan içtihadına uygun bulunmamaktadır. Davacının talep ettiği zarar süregelen zarar olarak kabul edilerek süresinde kabul edilen başvuru üzerine davalı idare tarafından malvarlığı zararının olup olmadığı yolunda inceleme yapılarak varsa zararın tazmini gerekmektedir.
Öte yandan, kadastro çalışması tamamlanan yerlerde yapılmış ya da yapılacak keşiflerde, tespit edilen taşınmazların tapu kayıtlarının davacı taraftan isteneceği, tapu kayıtlarının bulunmaması halinde ise zilyetlik ve kadastro sonucu arasındaki farkın hangi sebeplerden kaynaklandığını açıklayıcı bilgi ve belgelerin (dava, belge, sözleşme vs.) davacı tarafından sunulması gerektiği, aksi takdirde keşifte tespit edilen tapusuz taşınmazların değerlendirilemeyeceği ve taşınmazlar için mükerrer ödemelerin söz konusu olamayacağı açıktır.
Bu durumda, dava konusu zımnen ret işleminin 30/05/2007-05/07/2012 tarihleri arasındaki dönem yönünden davanın kısmen reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
II. İdare Mahkemesi kararının, dava konusu işlemin kısmen iptaline ilişkin kısmının incelenmesi:
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen kararın dava konusu işlemin kısmen iptaline ilişkin kısmı usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bu kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
Bununla birlikte, yukarıda bahsi geçen Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında, dava konusu zımnen ret işleminin; davacının idareye başvurduğu tarihten geriye doğru 1 yıllık döneme, bir başka ifadeyle 05/07/2012 tarihinden davacının idareye yapmış olduğu başvuru tarihine (05/07/2013) kadar olan dönemle sınırlı olarak kısmen iptaline karar veren İdare Mahkemesi kararında sonucu itibarıyla hukuki isabetsizlik bulunmamaktadır.
III. İdare Mahkemesi kararının, davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmemesine ilişkin kısmının incelenmesi:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinde, bu Kanun’da hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler ile elektronik işlemlerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı kurala bağlanmış; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Yargılama giderlerinin kapsamı” başlıklı 323. maddesinde, vekille takip edilen davalarda Kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti yargılama giderleri arasında sayılmış; 332. maddesinde, yargılama giderlerine, mahkemece kendiliğinden hükmedileceği yönünde düzenleme yapılmış; 330. maddesinde ise, vekille takip edilen davalarda, mahkemece, kanuna göre takdir edilecek vekalet ücretinin taraf lehine hükmedileceği belirtilmiştir.
Ayrıca 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun “Avukatlık ücreti” başlıklı 164. maddesinin 1. fıkrasında; avukatlık ücretinin, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade ettiği hükme bağlanmış, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin “Avukatlık ücretinin kapsadığı işler” başlıklı 2. maddesinde de Tarifede yazılı avukatlık ücretinin kesin hüküm elde edilinceye kadar olan dava, iş ve işlemlerin ücretinin karşılığı olduğu belirtilmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinden; davacının, ilk olarak Av. …’yi kendisine vekil tayin ettiği, dosya avukatı tarafından Av. …’a yetki belgesi verildiği, davanın yetkili avukat eliyle yürütüldüğü ancak Av. …’nin yargılama devam ederken vefat etmesi üzerine yetki belgesi ile davayı takip eden Av. … adına düzenlenmiş yeni bir vekaletnamenin dosyada bulunmadığı görülerek karar düzeltme aşamasında Dairemizce mahkemesine gönderme kararı verildiği, Mahkemenin temyize konu kararında davacı lehine vekâlet ücretine hükmedilmediği, Mahkemenin bu kararından sonra temyiz aşamasında davacı tarafından yeni vekâletnamenin sunulduğu görülmektedir.
Uyuşmazlıkta, yukarıda yer alan mevzuat hükümleri uyarınca vekalet ücretinin taraf lehine hükmedilmesi gerektiği kuralı karşısında, davanın başından itibaren davasını vekil aracılığıyla yürütme yönünde iradesini ortaya koyan davacı lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekmekte olup davacı lehine vekâlet ücretine hükmedilmeyen temyize konu Mahkeme kararında bu yönüyle hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin KISMEN KABULÜNE, KISMEN REDDİNE, davalı idarenin temyiz isteminin REDDİNE,
2. Temyize konu … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının dava konusu işlemin kısmen iptaline ilişkin kısmının yukarıda belirtilen gerekçeyle ONANMASINA, davanın kısmen reddine ve davacı lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesine ilişkin kısmının BOZULMASINA,
3. Bozulan kısımlar hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun’un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 (on beş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27/12/2023 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.