📜 Danıştay Karar Künyesi
İdare Dava Daireleri Kurulu – 2023/2398 – 2023/2332 – 01.11.2023
🔎 Karar Özeti
Danıştay, enerji piyasasında dağıtım bedeline ilişkin düzenleyici işlemlerin zamanında değiştirilmesinin hukuki güvenlik ve haklı beklentilere aykırı olduğunu vurgulayarak, lisanssız üreticilere tanınan indirimlerin kaldırılmasının kamu yararını zedelemediği gerekçesiyle davayı reddetti.
Karar İçeriği
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2023/2398
Karar No : 2023/2332
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Enerji Ltd. Şti.
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Kurumu
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : Danıştay Onüçüncü Dairesinin 16/05/2023 tarih ve E:2022/1470, K:2023/2419 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: 31/12/2021 tarih ve 31706 6. Mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan, 30/12/2021 tarihli, 10699 ve 10700 sayılı Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (Kurul) kararlarının iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Onüçüncü Dairesinin 16/05/2023 tarih ve E:2022/1470, K:2023/2419 sayılı kararıyla;
Davalı idarenin usule ilişkin itirazı yerinde görülmemiş,
Öte yandan, dava dilekçesinde 30/12/2021 tarih ve 10699 sayılı Kurul kararının tamamının iptali istenilmiş ise de, anılan Kurul kararı yönünden dava dilekçesi içeriği ve öne sürülen hukuka aykırılık sebepleri ile sınırlı inceleme yapılması gerektiği sonucuna ulaşıldığı belirtilerek,
İdarenin düzenleyici işlem yapabilme yetkisinin, Anayasa’nın 124. maddesine dayanan anayasal bir yetki olduğu, mevzuatla verilen görevlerin yerine getirilmesi amacıyla idarece düzenleyici işlemler yapılabileceği, kamu hizmetlerinin hangi şartlar altında ve nasıl yürütüleceğini önceden tespit etmek her zaman mümkün olmadığı için, gelişen durumlara uyum sağlamak ve ortaya çıkan ihtiyaçları karşılayabilmek amacıyla ve kurallar hiyerarşisine aykırı olmayacak şekilde, düzenleyici işlemler üzerinde gerekli değişikliklerin yapılması konusunda da idareye takdir yetkisi tanındığı,
Düzenleyici ve denetleyici kurumların ilgili bulundukları piyasada düzenleme ve denetleme görevi üstlendiği, bu kuruluşların temel işlevinin, toplumsal ve ekonomik hayatın temel hak ve özgürlükler ile yakından ilişkili alanlardaki kamusal ve özel kesim etkinliklerini birtakım kurallar koyarak düzenlemek, konulan kurallara uyulup uyulmadığını izlemek ve denetlemek olduğu, kamu hizmetlerinin değişen şartlara uyarlanması ve geliştirilmesi ihtiyacının, idarelere, kamu hizmetinin sunumuna ilişkin düzenleyici işlemlerin değiştirilebilmesi ya da yürürlükten kaldırılabilmesi imkânını tanıdığı, diğer idareler ile karşılaştırıldığında, bağımsız idarî otoritelerin düzenleme yapma ve mevcut düzenlemelerde değişiklik yapma yetkisinin, düzenlemeye tâbi piyasanın dinamik ve teknik yapısı gereği daha kapsamlı olduğu konusunda tereddüt bulunmadığı,
Elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreye uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması için, rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösteren, mâlî açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir elektrik enerjisi piyasasının oluşturulmasını teminen gerekli düzenlemeleri yapmak, dağıtım için yapılacak fiyatlandırmaların ana esaslarını tespit ederek gerektiğinde ilgili lisans hükümleri doğrultusunda değiştirmek ve dağıtım tarifelerini incelemek ve onaylamak gibi işlemlerin Kurumun yetkileri arasında olduğu,
4628, 5346 ve 6446 sayılı Kanunlarda lisanssız elektrik üreticilerine dağıtım sisteminin kullanımına ilişkin bedellerden indirim uygulanacağına yönelik herhangi bir düzenleme bulunmamakla birlikte, Kurum tarafından genel düzenleme yetkisine istinaden, 6808, 6838 ve 7070 sayılı Kurul kararlarıyla 31/12/2017 tarihinden önce geçici kabul alan tesisler ve/veya ilgili şebeke işletmecisinden geçici kabule hazır tutanağı alan tesisler için geçici kabulün bu tutanağa istinaden yapılması hâlinde YEKDEM’den yararlanılan süre boyunca uygulanacağı bildirilen dağıtım bedeli indiriminin, 01/01/2022 tarihinde yürürlüğe giren 10699 ve 10700 sayılı Kurul kararlarıyla kaldırıldığı,
Daha önce 6808 ve 6838 sayılı Kurul kararları ile söz konusu Kurul kararları gereğince hesaplanan Mart 2019 dönemine ilişkin olarak fazla alındığı iddia edilen dağıtım bedelinin iptali istemiyle açılan davada, Dairelerinin, “Lisanssız üreticilerin gerçekleştirdikleri üretimi dağıtım sistemine vermek suretiyle sistemi yoğun bir şekilde kullanımının, sistemin teknik ve ekonomik işleyişini sekteye uğrattığı gibi, üretimlerini ticarî faaliyete konu ederek kendilerine tanınan muafiyet sınırının aşıldığı; kanun koyucunun yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretimine yönelik lisanssız üreticileri birtakım yükümlülüklerden muaf tutmasının, söz konusu üreticilerin lisanslı üreticiler gibi doğrudan piyasa faaliyetine konu edilebilecek elektrik üretimi gerçekleştirecekleri anlamını taşımadığı, aksinin kabulü hâlinde, farklı koşullar ile yükümlülüklere tâbi kılınan lisanslı ve lisanssız üreticilerin aynı amaca matuf piyasa faaliyetinde bulunabileceklerinin öngörülmesinin bekleneceği, oysaki, lisanssız üreticilerin öncelikle tüketimlerini karşılamakla yükümlü kılındığının açık olduğu; bu durumda, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretimine getirilen teşvik mekanizmasının amacını da aşar bir şekilde, lisanssız üreticilerin gerçekleştirdiği üretimin ticarî faaliyete konu edilmesinin sonucu olarak ödeyecekleri dağıtım bedelinin farklılaştırılmasında ve bu farklılaştırma neticesinde dağıtım bedeline ilişkin tarifenin düzenlenmesinde eşit taraflar arasında ayrım gözetilmemesi ilkesine aykırılık olmadığı” gerekçesiyle davanın reddi yolunda verdiği 16/03/2021 tarih ve E:2019/1883, K:2021/951 sayılı kararın, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 04/11/2021 tarih ve E:2021/2543, K:2021/2224 sayılı kararıyla onandığı, bahse konu karardaki yargısal denetimin, 6446 sayılı Kanun’un 14. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi kapsamındaki lisanssız üreticilere uygulanan dağıtım sistemine ilişkin bedellerin farklılaştırılmasının hukuka uygunluğu noktasında gerçekleştirildiği,
Uyuşmazlığın esasını, YEKDEM süresince dağıtım bedelinin indirimli olarak ödeneceğine ilişkin teşvik uygulamasının düzenleyici işlemler ile kaldırılması oluşturduğundan, belirli bir süre boyunca verileceği öngörülen bir teşviğin, bu süre dolmadan sonlandırılmasının, “kazanılmış hak” ve “haklı beklenti” kavramları bağlamında ele alınması gerektiği,
“Kazanılmış hak” kavramının, yürürlükteki hukuka uygun olarak doğan ve böylece kişiye özgü lehte sonuçlar doğurmuş, daha sonra mevzuat değişikliği ya da işlemin geri alınması gibi durumların varlığına rağmen hukuk düzenince korunması gereken bir hak olduğu, bir hakkın, kazanılmış hak olarak nitelendirilebilmesi için, kişinin bulunduğu statüden doğan, tahakkuk etmiş ve kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel alacak niteliğine dönüşmüş olması gerektiği,
Bir faaliyetin belirli şartlar altında ve çeşitli imkânlar tanınarak gerçekleştirilebilmesi yetkisini veren hukukî düzenlemelerin kalıcı olduklarının kabulü mümkün olmadığı ve sonradan ortaya çıkan yeni şartların, değişiklik yapılmasını kaçınılmaz kılması hâlinde hukukî düzenlemelerin değişebileceği hususu göz önünde bulundurulduğunda, dağıtım bedelinde indirim uygulamasının geleceğe dönük olarak kaldırılmasının kazanılmış hak ihlâli olarak değerlendirilemeyeceği,
“Haklı beklenti” kavramının ise, idarenin ister düzenleyici işlem, ister bir taahhüt, isterse uzun süren bir uygulamasına güvenerek olsun, bireylerin çıkarlarına ya da lehlerine olan bir sonuca ulaşabileceklerini ümit etmeleri olarak tanımlandığı, kazanılmış hak ilkesinde olduğu gibi, haklı beklentilerde de, kamu hizmetlerinin değişkenliği ve adaptasyonu ilkesi ile hakkaniyet, hukukî güvenlik ve idarî istikrar ilkeleri arasında bir tür uzlaşma veya dengelemenin sağlandığı, bu nedenle, kişilerin idareden bu tür beklentilerinin ilelebet veya çok uzun bir gelecek için değil, ancak mâkul ve öngörülebilir bir gelecek için haklı olacağının kabul edilmesi gerektiği, buradaki mâkul süre için somut ve genel bir süre bulunmadığı, bahsi geçen hakkın niteliğine, kişiler nezdinde doğuracağı mağduriyetin derecesine ve kamu açısından getireceği mali külfetlerin ve kamusal yükümlülüklerin ağırlığına göre idarece takdir edilebileceği (ULUSOY Ali D., Yeni Türk İdare Hukuku, 2021, Ankara, s. 453),
Düzenleyici işlemin değişmesinden kaynaklanan haklı beklentilerde dikkat edilmesi gereken durumun, yeni düzenleme ile amaçlanan kamu yararı olmadığı, önemli olanın önceki düzenlemeye yönelik haklı beklenti içine giren bireyin haklı beklentisinin kamu yararına olumsuz etkisinin olup olmadığının değerlendirilmesi olduğu (KNIGHT Dean R., Estoppel (principles?) in Public Law: The Substantive Protection of Legitimate Expectations, Master of Law, The University of British Columbia, 2004, Canada, s. 140),
Dava konusu Kurul kararlarıyla, 31/12/2017 tarihinden önce ilgili şebeke işletmecisinden geçici kabule hazır tutanağı alan tesisler için geçici kabulün bu tutanağa istinaden yapılması hâlinde 5346 sayılı Kanun kapsamında belirlenen fiyatlardan yararlanılan süre boyunca Kurul tarafından belirlenecek oranda indirimli dağıtım bedeli uygulanacağına ilişkin beklentilerin, korunması gereken haklı beklenti niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği,
Haklı beklentilerin korunmasının genel olarak üç aşamalı bir değerlendirmenin sonucunda mümkün olduğunun kabul edildiği, buna göre ilk aşamada bir beklentinin var olması, ikinci aşamada beklentinin haklı olması ve üçüncü aşamada ise beklentiyi gerektiren baskın kamu yararının olmaması gerektiği, beklentinin tüm bu şartları taşıması halinde hukuken korunmaya değer asgarî şartları taşıdığının varsayıldığı (GİŞİ Selçuk, Haklı Beklentiler İlkesi, Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, 2016, Ankara, s. 107), haklı beklenti davalarında ikili ispat yükü olduğu, davacı konumunda bulunan haklı beklenti sahibinin, haklı bir beklentisinin olduğu kanıtlarken, idarenin de beklentinin korunmaması için baskın bir kamu yararının varlığını kanıtlaması gerektiği,
Haklı beklentilere ilişkin Anayasa Mahkemesinin yaklaşımı incelendiğinde, Mahkemenin 20/09/2012 tarih ve E:2012/65, K:2012/128 sayılı kararına göre, kanunların uzun süreli uygulanmasına güvenerek hayatını yönlendiren, hukukî iş ve işlemlere girişen bireyin, bu kanunların uygulanacağı yolunda oluşan beklentisinin mümkün olduğunca korunması gerekmekle birlikte, hukukî güvenlik ilkesi, her türlü beklentinin korunmasını zorunlu kılmadığı, bir beklentinin hukuken koruma görebilmesi için, haklı beklenti seviyesine ulaşması gerektiği, beklentinin haklı olup olmadığı tespit edilirken başvurulacak ölçütün ise “hakkaniyet” olduğu,
Diğer yandan, Anayasa Mahkemesinin 15/11/2017 tarih ve E:2016/133, K:2017/155 sayılı kararında da ifade edildiği üzere, kişilerin mevcut kurallar çerçevesindeki tüm beklentilerinin mutlak suretle hukuken korunmasının, kuralların değişmezliğine yol açabileceği gibi, kuralların değiştirilmesini anlamsız kılabilecek sonuçlara da yol açabileceği, oysa hukukun, toplumun değişimine ve gelişimine koşut olarak değişime açık ve yaşayan bir varlık olduğu, her değişiklikte olduğu gibi kişilerin değişen kurallardan etkilenmesinin kaçınılmaz olduğu, bir kuralda yapılan değişikliğin kişilerin elde etmeyi bekledikleri haklara etkisinin tespit edilmesinde, söz konusu kuralın değiştirilme gerekçelerinin gözetilmesinin gerektiği,
Benzer bir şekilde, Anayasa Mahkemesinin 25/07/2019 tarih ve E:2017/18, K:2019/66 sayılı kararında da işaret edildiği üzere, haklı beklentinin, bireyin kendisine güvenerek hareket ettiği, lehine olan bir kanunda öngörülemez bir değişiklik yapılması ve bu öngörülemez değişikliğin herkes yönünden objektif olarak beklenebilecek bir beklentiyi sonuçsuz bırakması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gündeme geldiği, bir beklentinin hukuken korunabilmesi için anılan şartların gerçekleşmesinin yeterli olmayıp bu beklentinin korunmasına engel teşkil eden bir kamu yararının da bulunmaması gerektiği, bu yönüyle anayasa yargısında kişi yararıyla kamu yararının karşı karşıya geldiği durumlarda ancak önemli bir kamu yararı bulunmadığında haklı beklentinin korunmasının kabul edilebilleceği, aksi takdirde kanun koyucunun kamu yararını gerçekleştirmek üzere değişen şartlara göre yeni politikalar belirlemesi imkânının önemli ölçüde zedelenebileceği,
Anayasa Mahkemesinin bahse konu kararlarında da değinildiği üzere, dava konusu düzenlemelerden önceki 6808, 6838 ve 7070 sayılı Kurul kararlarının, davacı açısından haklı beklenti oluşturup oluşturmadığı ve dava konusu düzenlemelerin haklı beklentilerin korunması ilkesini ihlâl edip etmediğinin tespitinde, söz konusu düzenlemeler ile yapılan değişikliğin kamu hizmetinin sunumu açısından zorunluluk taşıma ve baskın bir kamu yararına uygun olma gerekçeleri yönünden irdelenmesi gerektiği,
Kişisel yarar ile baskın bir kamu yararının karşı karşıya geldiği hâllerde baskın bir kamu yararının bulunması durumunda haklı beklentilerin korunması ilkesinin ihlâl edilmeyeceğinin göz önünde bulundurulması gerektiği,
Uyuşmazlığın beklentinin haklılığı ve beklentinin korunmaması için baskın bir kamu yararı olup olmadığı yönünden ele alındığında;
Beklentinin varlığı, haklılığı ve korunmaması için baskın bir kamu yararının olup olmadığı hususları çerçevesinde kanunlarda bir düzenleme bulunmamakla birlikte, Kurul’un genel düzenleme yetkisi kapsamında dağıtım bedelinden indirim kararı aldığı ve bu uygulamanın da 5 yıl sürdüğü dikkate alındığında beklentinin varlığının kabulü gerektiği,
Dağıtım tesisinin varlığının dağıtım faaliyetinin yürütülebilmesi için zorunlu olduğu, 6446 sayılı Kanunun, dağıtım şirketlerini, dağıtım tesislerini yenilemek, kapasite ikâme ve artırım yatırımlarını yapmakla yükümlü kıldığı, kamu hizmeti niteliğindeki bu faaliyetin yerine getirilebilmesi için oluşan maliyetin ise, “dağıtım bedeli” adı altında kullanıcılara yansıtıldığı, anılan Kanun’da dağıtım faaliyeti için onaylanan gelir tavanları ile öngörülen dağıtıma esas enerji ve abone grubu oransallıkları ile elde edilen dağıtım bedelinin yansıtılmasında herhangi bir istisnaî kurala yer verilmeyerek dağıtım sistemi kullanıcılarının tamamının yükümlü kılındığı,
Dağıtım sisteminin kullanımına ilişkin bedellerin, dağıtım şirketleri için davalı idare tarafından yapılan gelir düzenlemesinin bir sonucu olarak onaylanmakta olduğu, dağıtım şirketlerinin yürüttüğü dağıtım faaliyetinin ilgili mevzuatta belirtilen standartlarda sunulması için gelir tavanı yöntemi kullanılarak dağıtım hizmeti karşılığında elde edilecek gelir miktarlarının belirlendiği, gelir tavanının, bir şirketin faaliyetiyle ilgili yapılması gereken işletme giderleri ve yatırım harcamaları göz önüne alınarak o faaliyetin maliyet esaslı olarak sürdürülebilmesi için gerekli giderler toplamını ifade ettiği, dağıtım şirketlerinin elde edeceği gelirin, davalı idare tarafından onaylanan gelir tavanı ile sınırlı olduğu ve tarifede bir kullanıcı grubuna dağıtım sistem kullanım bedellerinin tam ve doğru yansıtılmaması hâlinde tarife sistemi ile kullanıcılar arasında sağlanan dengenin bozulacağının anlaşıldığı,
Lisanssız elektrik üretim tesislerinin, kendi ihtiyaçlarını karşılamak için üretim yapmalarının esas olduğu, kurulu gücü âzâmî 1 megavatlık yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı üretim tesislerine yönelik lisanssız üreticilerin lisans alma ve şirket kurma yükümlülüğünden muaf tutulmasının, söz konusu üreticilerin lisanslı üreticiler gibi doğrudan piyasa faaliyetine konu edilebilecek elektrik üretimi gerçekleştirecekleri anlamını taşımadığı, bu tesislerce ihtiyaç fazlası üretimin sisteme verilmesi hâlinde dağıtım tarifesinin uygulandığı,
5346 sayılı Kanun’un I sayılı Cetvelinde yenilenebilir enerji kaynağına dayalı üretim tesislerinin ihtiyaçlarının üzerinde ürettikleri elektrik enerjisini iletim veya dağıtım sistemine vermeleri hâlinde 7,3-13,3 ABD Doları cent/kWh aralığında uygulanacak fiyatların belirlendiği, YEKDEM kapsamındaki lisanslı üreticilerin yanısıra lisanssız üreticilerin de bu fiyatlardan on yıl süreyle faydalanabildiği, buna karşılık, dava konusu düzenlemelerden önce, YEKDEM kapsamındaki lisanssız ve lisanslı üreticilerin kaynak türü bazında elektrik enerjisi satış fiyatları aynı olmasına rağmen, dağıtım bedeli yönünden lisanssız üreticiler lehine indirim uygulandığı; YEKDEM kapsamında olmayan lisanslı üreticilerin ise serbest piyasa satış fiyatından elektrik enerjisi sattıkları gibi, dağıtım bedeli indiriminden de yararlanamadıklarının görüldüğü, dolayısıyla hem elektrik enerjisi satış fiyatı hem de dağıtım bedeli indirimi dikkate alındığında, lisanslı üreticilerle kıyaslandığında lisanssız üreticilerin daha yüksek gelir elde ettiğinin anlaşıldığı, ayrıca, artan döviz kuru nedeniyle lisanssız üreticilerin elde ettiği gelirin daha da artması sonucunda mevcut piyasa şartlarında dağıtım bedeli indiriminin sürdürülmesi durumunda, lisanslı üreticilerin daha fazla dağıtım bedeli ödememesi dolayısıyla nihaî tüketicilerin tarifesinin artmasına yol açacağından, dağıtım bedeli indiriminin kaldırılmasının, elde edilen gelir ile katlanılan maliyet arasındaki dengenin sağlanmasına ve nihaî tüketicilerin tarifesinde oluşacak artışın önlenmesine yönelik olduğu, başka bir ifadeyle, döviz kuruna bağlı olarak YEKDEM kapsamında sabit fiyat garantisi üzerinden yapılan elektrik enerjisi satışından elde edilen gelir ile bu elektriğin üretimi için katlanılan dağıtım bedeli maliyeti arasındaki denge lisanssız üreticiler lehine bozulacağından, dağıtım bedeli tarifesinde yapılacak artışa, lisanslı üreticiler dolayısıyla nihaî tüketicilerin katlanması gerektiği,
2021 yılında 12.216.714 MWh olarak gerçekleşen brüt lisanssız üretim miktarının 11.950.122 MWh’ının ihtiyaç fazlası olarak görevli tedarik şirketleri tarafından satın alındığı ve söz konusu satın alınan enerjinin maliyetine nihaî tüketicilerin katlandığı, lisanssız elektrik üretiminin sadece %2,2’sinin bu üreticilerin kendi tüketimleri iken, geriye kalan %97,8’inin ihtiyaç fazlası olarak görevli tedarik şirketlerine satıldığı dikkate alındığında, nihaî tüketicilerin 2021 yılında aktif enerji maliyetinin 13,6 milyar TL olarak gerçekleştiği, başka bir ifadeyle, lisanssız üreticilerin 2021 yılında elde ettiği satış gelirinin 13,6 milyar TL’ olduğu, örneğin, güneş enerjisine dayalı lisanssız bir üreticinin 13,3 ABD Doları cent/kWh üzerinden ihtiyaç fazlası birim enerji başına 240,73 kr gelir elde ederken, mevcut durumda kWh başına 28,7660 kr dağıtım bedeli ödendiği, ülkemizde yaklaşık 47,4 milyon elektrik abonesi bulunduğu, ihtiyaç fazlası üretim için lisanssız üreticilere ödenen ve nihaî tüketicilerin katlandığı bedeller 2021 yılı başında 98,5 kr/kWh civarındayken, mevcut durumda 190 kr/kWh seviyesinin üzerine çıktığı, sonuç olarak, 31/12/2017 tarihinden önce geçici kabule hazır tutanağı olan tesisler için dağıtım bedelindeki %75 indirim oranının kaldırılması neticesinde dağıtım şirketlerinin gelir tavanında maliyet unsuru olarak yer alan hâlihazırda 2,7 milyar TL’nin nihaî tüketicilere yansıtılmasının önlenmiş olduğu,
Lisanssız üreticilerin enerji satışından elde ettiği gelir artarken, %75 indirimli dağıtım bedeli ödemeye devam etmeleri hâlinde teşvik kapsamında ödenmeyen dağıtım bedeli tutarının nihaî tüketicilere yansıtılmaması amacıyla söz konusu teşvik indiriminin kaldırıldığı, dava konusu Kurul kararlarının, anılan teşvik indirimi kaldırılmak suretiyle nihaî tüketicileri korumaya matuf olarak tesis edildiği dikkate alındığında, 31/12/2017 tarihinden önce geçici kabule hazır tutanağı olan tesisler için %75 indirim teşvikinin 5346 sayılı Kanunda öngörülen süre boyunca devam edeceği yönündeki beklentilerin korunmamasında baskın bir kamu yararı bulunduğu ve hakkaniyete aykırı düşmediğinin görüldüğü,
Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın (ABAD) haklı beklentilere, tacirlerin basiretli davrandığı ön kabulüyle yaklaştığı, ekonomik alanda özellikle piyasa şartlarının çok sık değiştiği alanlarda sürekli değişiklik gerektiği, bu nedenle ekonomik aktörlerin bunu öngörmek zorunda olduğu, piyasa taleplerinin gerektirdiği değişiklikler nedeniyle gerekli olduğu alanlarda beklenti içine girilemeyeceğini ifade ettiği, buna karşın ABAD’ın, dikkatli ve öngörülü ekonomik aktörün takip etmesi mâkul olmayan değişiklikte korunması gereken beklentinin haklı olacağını belirttiği, (aktaran GİŞİ Selçuk, Haklı Beklentiler İlkesi, Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, 2016, Ankara, s. 119),
Lisanslı üreticilere kıyasla lisanssız üreticilere belli bir avantaj sağlanarak yenilenebilir enerji kaynaklarının toplam elektrik üretimindeki payının arttırılması amacıyla verilen ek teşviğin her zaman kaldırılabileceğinin basiretli bir tacir tarafından öngörülmesinin bekleneceği, düzenleyici işlemin ani olmayan değişikliğinin, öngörülebilirliğin tesis edilmesi sebebiyle haklı beklentiyi orantısız bir şekilde ihlâl etmediği, bu sebeple, düzenleyici işlem değişikliğinin bireyler tarafından önceden öngörülebildiği durumlarda haklı beklenti oluşmayacağı (CRAIG Paul, Administrative Law, Fourth Edition, 1999, London, s. 619),
Bununla birlikte, “R v. Secretary of State for the Home Department ex parte Kahn” davasından hareketle, bir haklı beklentinin esas yönünden korunmasının her zaman bu beklentinin lehinde bir karar alınacağı şeklinde anlaşılmaması gerektiği, korunması gereken daha baskın bir kamu yararı bulunması durumunda söz konusu beklentinin karşılanmayabileceği, baskın kamu yararının belirlenmesinin de takdir yetkisiyle açıklanabilecek bir durum olduğu (OĞURLU Yücel, İdarî Yaptırımlar Karşısında Yargısal Korunma İdarî Ceza Hukuku ve İdarî Cezalara Karşı Başvuru Yolları, 2001, Ankara, s. 259),
Uyuşmazlığın ABAD kararıyla birlikte değerlendirilmesi neticesinde, yapılan işlemin dönemsel olarak sürekli düzenlenen tarifenin miktarına ilişkin olması ve dava konusu Kurul kararlarının davacının yeni duruma uyum sağlaması için birtakım iş ve işlemleri yapmasını gerektirecek mahiyette olmaması hususları dikkate alındığında, düzenleme yapılırken geçiş dönemi öngörülmemesinde de hukuka aykırı bir yön görülmediği,
Öte yandan, 25/11/2020 tarihinde 6446 sayılı Kanun’un 14. maddesinin 1. fıkrasına eklenen (g) bendi ile bağlantı anlaşmasındaki sözleşme gücü ile sınırlı olmak kaydıyla yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı üretim tesislerinin de lisans alma yükümlülüğünden muaf tutulması, tüm kullanıcılara yansıtılacak dağıtım bedellerinin yeniden değerlendirilmesini gerektirdiğinden, dağıtım bedelindeki indirim oranının on yıl süreyle değiştirilemeyeceğinin kabulünün, çeşitli değişken maliyet unsurlarından etkilenen elektrik piyasasının yapısıyla bağdaşmadığı,
Dolayısıyla, tarifelerin geleceğe yönelik ve belirli bir süre için yapılıyor olmasının, tarifede yer alacak unsurların zaman içerisinde değişkenlik gösterebilecek olması, faaliyetle ilgili maliyetlerin dönemler arası değişkenlik göstermesi, bu maliyetlerin ilişkilendirileceği yükün tüm sistem kullanıcılarını etkilemesi, kullanıcı sayısı ve enerji talebinin değişkenlik arz etmesi gibi birçok unsur göz önünde bulundurulduğunda, daha önce mevcut şartlar gözetilerek ve söz konusu şartların belirli bir süreyle devam edeceği öngörüsüyle bu süre boyunca uygulanması planlanan dağıtım bedeli üzerinden indirim teşviğinin sürekliliğinden bahsedilemeyeceği,
Davalı idarece 01/01/2022 tarihi itibarıyla lisanssız üreticilerin ödeyeceği dağıtım bedelini yeniden belirlenirken, 31/12/2017 tarihinden önce geçici kabule hazır tutanağı olan tesisler yönünden herhangi bir istisna tanınmamasında güdülen amacın nihaî tüketicileri korumak olduğunun açık olduğu, lisanssız üreticilerin geleceğe ilişkin bireysel beklentilerinin, anılan yönde düzenleme yapılmasıyla öngörülen baskın kamu yararından daha üstün tutulmasının beklenemeyeceği, kaldı ki, dava konusu Kurul kararlarıyla, anılan baskın kamu yararı nedeniyle 31/12/2017 tarihinden önce geçici kabule hazır tutanağı olan tesisler bakımından istisna tanınmamakla birlikte, 01/01/2022-31/03/2022 döneminde söz konusu lisanssız üreticiler için kWh başına aynı dağıtım bedelinin (28,2765 kr/kWh) uygulandığı gözetildiğinde, bu durumun dağıtım bedelindeki indirim teşvikinin kaldırılmasının neden olabileceği maliyet artışını dengeleyen bir güvence olarak kabulünün gerektiği,
Dava konusu indirimin uygulamasının kaldırılmış olmasının davacıya katlanmasının beklenemeyecek bir mali yük getirip getirmediği hususu incelendiğinde ise, %75’lik indirimin karşılığının 0,21 kr, elektrik satış fiyatının ise 2,40-TL (13,3 ABD Doları cent/kWh) olduğu ve dağıtım bedelinin elektrik satış fiyatının %8,75’lik kısmına denk geldiği gözetildiğinde, dava konusu Kurul kararlarının davacıya katlanamayacağı derecede ağır bir mali yük getirmediğinin kabulü gerektiği,
Bu itibarla, daha önce 6808, 6838 ve 7070 sayılı Kurul kararlarıyla tanınan teşviğin, elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreye uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması için, rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösteren, mâlî açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir elektrik enerjisi piyasasının oluşturulmasını teminen, 6446 sayılı Kanun’un ve ikincil mevzuatın tanıdığı yetkiye istinaden dava konusu Kurul kararları sonucu kaldırılmasının kamu hizmetinin sunumu açısından gerekli olduğu, baskın kamu yararına ve hakkaniyete uygun bulunduğu, bu bağlamda haklı beklentilerin korunması ilkesinin ihlâlinden söz edilemeyeceği anlaşıldığından, dava konusu Kurul kararlarında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, dava konusu işlemler ile kazanılmış haklarının ihlal edildiği, teşvik uygulamasının ucu açık nitelikte bir uygulama olmadığı ve belli bir süre ile sınırlandırıldığı hususunun görmezden gelindiği, aşırı bir külfete katlanmak zorunda bırakıldığı, temyize konu kararda yapılan bazı nitelendirmelerin hatalı olduğu ve söz konusu kararla temel hak ve hürriyetler ihlal edildiğinden kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, Danıştay Onüçüncü Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’İN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Üyeler Recep Kılıç ve Kemal Kuku’nun, “dava dilekçesinde, dava konusu Kurul kararlarından 30/12/2021 tarih ve 10699 sayılı Kurul Kararının tamamının yürütmesinin durdurulması ve iptali istenilmesine rağmen, Daire tarafından hasren inceleme yapılmasında hukuken isabet olmadığı ve eksik inceleme yapıldığı” yönündeki usule yönelik oyuna karşılık, dava dilekçesindeki davacı iddiaları dikkate alındığında, Dairece hasren inceleme yapılarak karar verilmesinde, yargılama usulüne bir aykırılık görülmeyerek, uyuşmazlığın esasının incelenmesine geçildi:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan;
“a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması” sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2.Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin Danıştay Onüçüncü Dairesinin temyize konu 16/05/2023 tarih ve E:2022/1470, K:2023/2419 sayılı kararının ONANMASINA,
3.01/11/2023 tarihinde oyçokluğu ile kesin olarak, karar verildi.
KARŞI OY
X- Uyuşmazlık, dağıtım bedelinin YEKDEM’den yararlanılan süre boyunca indirimli oran üzerinden ödeneceğine ilişkin 6808 ve 6838 sayılı Kurul kararları sonrası, söz konusu indirimin öngörülen süre dolmadan dava konusu Kurul kararları ile kaldırılmasından kaynaklanmaktadır.
Enerji piyasasını, belirli parametreler ve planlar dahilinde düzenlemekle görevli ve yetkili bulunan Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından; yenilenebilir enerji sektörüne duyulan ihtiyaç ve bu sektörün gelişmesinin enerjide dışa bağımlılığı azaltacağından hareketle, 29/12/2016 tarih ve 6838 sayılı Kurul Kararı ile; 30/12/2017 tarihinden önce geçici kabul alan lisanssız üreticiler için, 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun’da belirtilen fiyatlardan yararlanılan süre boyunca, tek terimli dağıtım tarifesi üzerinden %75 oranında indirim uygulanmasına karar verilmiştir.
5346 sayılı Kanun’un 6/A maddesine göre de; kendi tüketim ihtiyacını karşılamaya yönelik olarak, yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik enerjisi üreten, lisanssız faaliyette bulunan kişiler, ihtiyaçlarının üzerinde ürettikleri elektrik enerjisini iletim veya dağıtım sistemine verdiklerinde 1 sayılı cetveldeki fiyatlardan 10 yıl süre ile yararlanabileceklerdir.
Yenilenebilir enerji kaynaklarına duyulan ihtiyaç ve enerjinin bu kaynaklardan sağlanmasının önemi gibi kaygılarla, lisanssız elektrik üretimini destekleyici ve teşvik edici düzenlemeler yapan davalı idare tarafından daha sonra, “lisanssız elektrik üretim tesislerinin, kendilerine kanunen tanınan muafiyet sınırını aşan şekilde, ticari bir faaliyet yürütür gibi davrandıklarından bahisle, bu tesislerin dağıtım sistemine verdikleri enerjiye uygulanacak dağıtım bedelinin yeniden değerlendirilmesine ihtiyaç duyulduğu,” gerekçesi ile, 30/12/2021 tarihinde, 6808, 6838 ve 7070 sayılı Kurul Kararlarında atıf yapılan 10 yıllık süre henüz dolmamışken, dava konusu 10699 sayılı Kurul Kararı ile Dağıtım Lisansı Sahibi Tüzel Kişiler ve Görevli Tedarik Şirketlerini Tarife Uygulamalarına İlişkin Usul ve Esaslar’ın 16. maddesi değiştirilmiş, 10700 sayılı Kurul Kararı ile 29/12/2016 tarih ve 6838 sayılı Kurul Kararının, %75 oranında indirim içeren (c) maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
Düzenleyici ve denetleyici kurumların düzenleme yapma ve mevcut düzenlemelerde değişiklik yapma yetkisinin, düzenlemeye tabi sektörün değişken ve teknik yapısı gereği, daha kapsamlı olduğu konusunda kuşku bulunmamakta ve davalı Kurumun da, iletim, dağıtım, toptan satış ve perakende satış için yapılacak fiyatlandırmaların ana esaslarını tespit etmek ve gerektiğinde ilgili lisans hükümleri doğrultusunda değiştirmek görev ve yetkisinin bulunduğunda tartışma bulunmamakta ise de, bu kuruluşların aynı zamanda, düzenleme, denetleme ve kural koyma fonksiyonlarını yerine getirirken, Anayasal bakımdan güçlü bağlarla hukuki zemine dayanarak hareket etmesi, düzenleyici işlem tesis etmek suretiyle tasarrufta bulunma yetkisini mutlak, sınırsız ve keyfiyete yol açacak şekilde kullanmaması, mevcut kurallarda değişiklik yaparken de hukuki güvenlik ve haklı beklenti ilkelerini gözetmesi gerekmektedir.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti; eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuki güvenliği sağlayan, hukuk kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.
Hukuk devleti ilkesinin en önemli ögelerinden biri, hukuki güvenlik ilkesidir. Bir başka deyişle, “güvenin korunması ilkesi” gereği, ilgilinin hukuki durumunun süreceğine olan güveni dolayısıyla hayal kırıklığına uğratılmaması gerekir. Güvenin korunması, her zaman mevcut hukuki durumun gözetilmesi anlamında olmasa da, her düzenleme değişikliğinde idarenin göz önünde bulundurması gereken bir konudur.
Hukuki güvenlik, sadece hukuk düzeninin değil, aynı zamanda belirli sınırlar içinde, bütün Devlet davranışlarının, az çok, önceden öngörülebilir olması anlamına gelir. Hukuki güvenlik sadece bireylerin devlet faaliyetlerine duyduğu güven değil, aynı zamanda yürürlükteki mevzuatın süreceğine duyulan güveni de içermektedir. Bu aşamada özellikle haklı beklenti içinde olan öznelerin de korunması gerekliliği gündeme gelmektedir. Gerek yargı kararları, gerek öğretideki ortak tanımlamalara göre “haklı beklenti” kavramı; idarenin ister bir taahhüt, isterse uzun süren bir uygulamasına güvenerek olsun, bireylerin çıkarlarına veya lehlerine olan bir sonuca ulaşabileceklerini umut etmeleri hali olarak tanımlanmaktadır.
Öte yandan, hukuk devletinin temel unsurlarından olan hukuki belirlilik ilkesi uyarınca, kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. (AYM.E:2015/41, K:2017/98)
Kanunlara veya ilgili düzenlemelere güvenerek yaşamlarına yön veren, hukuki iş ve işlemlere girişen gerçek veya tüzel kişilerin, bu düzenlemelerin uygulanmasına devam edileceği yolunda oluşan beklentisinin mümkün olduğunca korunması gerekir. Bu şekildeki bir uygulama hukuki güvenlik ilkesinin gereği olarak karşımıza çıkmaktadır.
Güvenin korunmasının, mevcut bir hukuki durumun dokunulmazlığı anlamında da değerlendirilmemesi gerekir. Aksi halde, dinamik toplum yapısının sabit düzenlemelerle statik, durağan hâle getirilmesine yol açılabilecektir. Bu noktada, haklı beklentinin hukuki açıdan korunması için bazı şartların oluşması aranmaktadır. Haklı beklentinin korunabilmesi için, beklentinin haklı (meşru) beklenti seviyesine ulaşmış olması, idarece bireyin lehine olan düzenlemede öngörülemez bir değişiklik yapılmış olması, bu öngörülemez değişikliğin objektif olarak beklentiyi sonuçsuz bırakması ve ayrıca, beklentinin korunmasına engel teşkil eden bir kamu yararının da bulunmaması gerekmektedir.
Bu kapsamda, kuralda gerçekleşen değişiklik sonucu ilgililerin bu haktan mahrum kalıp kalmadıkları ya da söz konusu değişikliğin bu hakkı elde etmeleri yönünden zorlaştırıcı bir etkisi olup olmadığı da dikkate alınır. Bununla birlikte, bazen de kişinin haklı beklentisi, kişiye mutlak olarak eski kuralın bir hak kazandırmasını değil, ancak; yeni kurala geçiş sürecinde özellikli konumunun gözetilerek farklı ve geçici bir düzenleme yapılmasını gerekli kılabilir.
Bu açıklamalar ışığında dava konusu uyuşmazlık değerlendirildiğinde;
Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliği’nin 18. maddesinde, “Tarife önerisinde yer alan fiyatların; gelir düzenlemesine ilişkin parametrelerin ve ilgili mevzuat hükümleri uyarınca öngörülen gelirlerin dikkate alınması suretiyle hesaplanmış olması zorunludur.” kuralı yer almaktadır.
Buna göre, davalı idarece, 29/12/2016 tarih ve 6838 sayılı Kurul kararı ile indirim uygulanmasına dair karar alınırken, yukarıda belirtilen 18. madde uyarınca, gelir düzenlemesine ilişkin parametreler ve mevzuat hükümleri ile öngörülen diğer gelirler dikkate alınarak hesaplama yapılmış ve fiyatlar buna göre belirlenmiş olmalıdır. Nitekim, davalı idarece söz konusu parametrelerin dikkate alınması sonucu, lisanssız elektrik üretimi yapan gerçek ve tüzel kişiler için, 5346 sayılı Kanun’da belirtilen 10 yıllık süre ile indirim uygulanması yoluna gidilmiş ve lisanssız elektrik üreticilerinde de, uygulamanın 10 yıl boyunca süreceğine dair bir beklenti yaratılmıştır.
31/12/2017 tarihinden önce geçici kabule hazır tutanağı alan lisanssız üreticilere ait tesislere ilişkin olarak, 5346 sayılı Kanun’da öngörülen YEKDEM’den yararlanma süresi olan 10 yıl boyunca dağıtım bedelinin %75 oranında indirimli uygulanacağına yönelik davalı idarece belirlenen bu süre ve indirim tutarının tesadüfi olarak hesaplandığı düşünülemez. Hukuka bağlı, bağımsız bir düzenleyici/denetleyici otorite olan davalı Kurumun düzenlemelerinde, sektörün durum ve gereksinimlerini dikkate alması, uyuşmazlıkta olduğu gibi 10 yıllık süreyi ve %75 oranını belirlerken, 10 yıl sonrasını öngörerek ve hak sahiplerinde “haklı beklenti” yaratıp yaratmayacağını düşünerek, (bu süre ve oranı) düzenleme haline dönüştürmesi, böylece, yapmış olduğu düzenlemeyi, yine kendisinin belirlemiş olduğu sürenin bitiminden önce değiştirmek durumunda kalmaması beklenir.
Davalı idarece, lisanssız elektrik üreticilerine on yıl süre ile tanınan %75 indirim teşviki, indirimli bedelin uygulanmaya başlandığı tarihten itibaren 5. yılın sonunda idarî bir işlem ile kaldırılmak suretiyle, lisanssız enerji santrallerinin amortisman süreleri dolmadan, dağıtım bedelleri rasyonel olmayan bir oranda arttırılmış, bu şekilde lisanssız üreticiler bakımından hak kaybına yol açılmıştır. Bu tür düzenlemelerin, yeni yatırımcılarda, benzer bir düzenleme ile yeniden karşı karşıya gelme konusunda tedirginliğe sebep olacağı, önemli finansal riskler alarak sektöre giren yatırımcıların düzenlemelerin kalıcılığına olan güvenlerini sarsacağı, gerek finansal kuruluşların, gerekse yerli ve yabancı yatırımcının idareye duyduğu güveni zedeleyeceği ve bu durumun gelir kaybından daha ağır sonuçlarının olacağı hususları dikkate alınmamıştır.
Davalı idarece, dava konusu Kurul kararlarının tesis edilmesine gerekçe olarak; “Lisanslı ve lisanssız üreticilerin aynı amaca matuf piyasa faaliyetlerini sürdürmesinin 6446 sayılı Kanun ile öngörülen piyasa modeline uygun olmadığı ve ilgili muafiyetin sınırlarını aşar şekilde yapılan üretimin, dağıtım sistemine verilmesi nedeniyle sistemin teknik işleyişinde sorunlar meydana geldiği” hususu belirtilmekte ise de, lisanssız elektrik üreticilerinin kendilerine tanınan muafiyet sınırlarını aşmaları durumunun, davalı idarenin tesis edeceği idari tedbir veya yaptırım niteliğindeki işlemlerle giderilmesi mümkün iken, lisanssız faaliyetin kendi elektrik ihtiyacından ziyade, ticari amaçlı yapılmasının önüne geçilmesi için, YEKDEM süresince taahhüt edilen teşvikin, süresinden önce kaldırılması yolunun tercih edilmesinin hukukun genel ilkeleri karşısında ölçülü olmadığı da açıktır.
Bu durumda, enerjide arz sıkıntısına çözüm olabilecek yenilenebilir enerji üretimi yatırımlarına ihtiyaç duyulan ve yeşil dönüşümün gündemde olduğu bir dönemde davalı idarece, “31/12/2017 tarihinden önce geçici kabul alan tesisler için 5346 sayılı Kanun kapsamında belirlenen fiyatlardan yararlanılan süre boyunca tek terimli dağıtım tarifesi üzerinden %75 oranında indirim uygulanmasına” dair karar alınmışken, daha sonra, “Kendisine tanına muafiyet sınırını ölçüsüzce aşan bir şeklide faaliyet gösteren lisanssız üretim tesislerinin dağıtım sistemine verdiği enerjiye uygulanacak dağıtım bedelinin yeniden değerlendirilmesinin gerektiği” gerekçesiyle, söz konusu düzenlemelerin, süresinden önce kaldırılmasının, hukuki güvenlik ve haklı beklenti ilkelerine aykırı olduğu, nitekim, dava konusu Kurul kararlarının yürürlüğünden önceki Kurul kararları ile düzenlenen %75 oranında indirim uygulamasından yararlanan lisanssız elektrik üreticilerinin, bu indirimli uygulamanın devam edeceği yönündeki beklentilerinin düzenleyici işlem niteliğindeki Kurul kararlarına dayanması ve yeterli somutluğa sahip olması nedeniyle haklı beklenti niteliğinde olduğu, lisanssız elektrik üretim tesislerinin muafiyet sınırlarını aşmalarının önüne geçilmesi amacına yönelik idarece başkaca tedbir alabilme veya yaptırım uygulama olanağı varken, dava konusu Kurul kararları ile indirim uygulamasına süresinden önce son verilmesinde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile temyize konu Daire kararının bozulması gerektiği oyuyla, karara katılmıyorum.
KARŞI OY
XX- İdarelerin, hizmet etkinliğinin sağlanması için ve normlar hiyerarşisine aykırı olmayacak şekilde gerekli önlemleri alma, bu kapsamda mevzuat değişikliği yapma hususunda takdir yetkisine sahip oldukları hususunda duraksama bulunmamakla birlikte, idareye tanınan bu takdir yetkisinin, idarenin keyfi olarak hareket edebileceği anlamına gelmeyeceği de açıktır. İdarenin düzenleyici işlemler üzerinde değişiklik yapma yetkisinin, hukuki güvenlik ve idari istikrar ilkelerine uygun olarak kullanılması, kazanılmış hak ve haklı beklentileri ihlal etmemesi gerekmektedir.
“Kazanılmış hak”, yürürlükteki hukuka uygun olarak doğan ve böylece kişiye özgü lehte sonuçlar doğurmuş, daha sonra mevzuat değişikliği ya da işlemin geri alınması gibi durumların varlığına rağmen hukuk düzenince korunması gereken bir haktır. “Haklı beklenti” ise, idarenin ister düzenleyici işlem, ister bir taahhüt, isterse uzun süren bir uygulamasına güvenerek olsun, bireylerin çıkarlarına ya da lehlerine olun bir sonuca ulaşabileceklerini ümit etmeleridir. Her iki ilkenin de idarelerce düzenleyici işlemlerin kaldırılması ve değiştirilmesi aşamasında gözardı edilmemesi gerekmektedir. Bu husus, Anayasa Mahkemesinin 16/11/2017 tarih ve E:2016/195, K:2017/158 sayılı kararında da; “hukuk devletinin önemli bir unsuru olarak hukukî güvenlik ilkesinin, sadece bireylerin devlet faaliyetlerine duyduğu güveni değil, aynı zamanda yürürlükteki mevzuatın süreceğine duyulan güveni de içerdiği ve yürürlükte bulunan hukuk kurallarına uygun olarak gerçekleşmiş kazanılmış hakları korumanın yanında kazanılmış hakka dönüşmemiş beklentileri de belli ölçüde koruduğu” şeklinde ifade edilmiştir.
Uyuşmazlıkta, dağıtım bedelinin YEKDEM süresince indirimli oran üzerinden ödeneceğine ilişkin 6808 ve 6838 sayılı Kurul kararları dolayısıyla, bu süre dolmadan dava konusu işlemler ile dağıtım bedelindeki indirimin kaldırılmasının bahse konu ilkelerin ihlali niteliği taşıyıp taşımadığı çözüme kavuşturulmalıdır.
31/12/2017 tarihinden önce geçici kabule hazır tutanağı alan lisanssız üreticilere ait tesislere ilişkin olarak 5346 sayılı Kanun’da öngörülen YEKDEM’den yararlanma süresi olan “on yıl” boyunca dağıtım bedelinin indirimli uygulanacağı hukuken taahhüt edilmiş olup, söz konusu hukukî taahhüt, indirimli bedelin uygulanmaya başlandığı tarihten itibaren “beşinci yıl”ın sonunda dava konusu düzenlemeler ile kaldırılmıştır. Davacı ise, söz konusu taahhüde güvenerek, YEKDEM süresince indirimli dağıtım bedelinden yararlanacağı öngörüsüyle, yatırımını 31/12/2017 tarihinden önce daha yüksek bir maliyete katlanarak gerçekleştirdiğini belirtmektedir.
Bu bağlamda, lisanssız üreticiler için yatırım maliyetinin bir parçası olan dağıtım bedelinin 6808 ve 6838 sayılı Kurul kararlarıyla YEKDEM süresince indirimli uygulanacağına yönelik düzenlemenin, davacının, lisanssız üretici statüsünden doğan, kesinleşmiş ve kişisel alacak niteliğine dönüşmüş bir kazanılmış hak teşkil etmediği anlaşılmakla birlikte, bahse konu düzenlemeye istinaden yatırım kararı alan ve taahhüt edilen teşvik indiriminin miktar ve süresini esas alarak ticari ve mali planlamalar yapan davacının haklı beklentisinin bulunduğu açıktır.
Her ne kadar davalı idarece dava konusu düzenlemelerin kamu yararı ve hizmet gerekleri gözetilerek yapıldığı ve bu konuda idarenin takdir yetkisi bulunduğu iddia edilmekte ise de; dosyada yer alan bilgi ve belgelerin incelenmesi neticesinde davalı idarenin bu iddialarını destekleyen ve düzenlemelerin yapılmasına esas teşkil eden hukuki ve/veya teknik gerekçelerin yeterli açıklıkta ortaya konulamadığı anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, 31/12/2017 tarihinden önce geçici kabulü yapılarak 5346 sayılı Kanun kapsamında belirlenen fiyatlardan yararlanılan süre (on yıl) boyunca %75 indirimli dağıtım bedeli ödemeye başlayan ve beş yıl boyunca söz konusu indirimden yararlanan davacı açısından bu durumun, kalan süre boyunca da aynı teşviğin uygulanacağı yönünde haklı bir beklenti teşkil ettiği; dava konusu işlemler ile söz konusu teşvik uygulamasının zamanından önce geçerli bir hukuki ve/veya teknik neden ortaya konulmaksızın ve herhangi bir geçiş süreci öngörülmeksizin kaldırılarak hukuki güvenlik ve idari istikrar ilkelerinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile temyize konu Daire kararının bozulması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.